Pervîz, Behrâm ve racon

Rivayet odur ki meşhur serasker Behrâm Çubîn, Melik Pervîz’in yakın dostu idi. Pervîz onu yanından ayırmazdı. Bir gün Pervîz’e çeşit çeşit mal yüklü 300 kızıl tüylü deve getirdiler. Pervîz, gelen malları olduğu gibi Behrâm’ın sarayındaki büyük bir mutfağa götürmelerini emretti.

Ertesi gün Pervîz’e, Behram’ın dün gece kölesine yirmi sopa vurduğu haberi iletildi. Pervîz hiddetlenerek Behrâm Çubîn’i huzuruna çağırttı. Behrâm huzura vardığında, Pervîz silahhaneden 500 adet kılıç getirilmesini emretti.

Kılıçlar getirildikten sonra Pervîz; “Ey Behrâm, şu gördüğün kılıçlardan en iyilerini seç!” dedi.

Behrâm 150 kılıç seçti.

Ardından Pervîz, “Bu kılıçlardan da en iyilerini seç!” dedi.

Behrâm 10 tanesini seçti.

Pervîz; “Bunlardan da en mükemmellerini seç!” dedi.

Behrâm, en mükemmel 2 kılıcı ayırdı.

Pervîz; “Şimdi bu iki kılıcı tek kına sokmalarını emret!” dedi.

Behrâm; “İki kılıç bir kına sığmaz efendim” der demez hatasını anladı ve hükümdardan özür talep etti.

Daha sonra Pervîz: “Allah azze ve celle, adil bir hükümranlık namına seni değil bizi arzda padişah kılmıştır. Şikâyeti olan kişi, gelir maruzatını bize arz eder. Biz de gereği her ne ise icrasını adaletle emrederiz. Bundan böyle idarendekilerden biri bir suç işlese mucibince cezalandırmamız ve hiç kimsenin haksızlığa, huzursuzluğa maruz kalmaması için bizi haberdar etmen gerektir. Bu defalığına seni affettim!” dedi.

Vezir Nizamü’l Mülk, kıymetli eseri Siyasetname’de bu hikâyeyi anlatmış ve eklemiştir:

‘’Behram ki Perviz’in sipahsâlârı, muhabbet beslediği biri idi. Amma en hora bile layık görülmeyen azarlara düçar oldu.’’

***

İdeolojik takıntıları satıhlara çivilenmiş, derine inmekten aciz cumhuriyetçi tipler hemen çemkirmesin. Padişahlık, saltanat propagandası yapmıyorum.

İdrak ehli, Melik Pervîz’in bu tutumunu bir diktatorya portresi olarak görmez. Devlet nizamının sıhhati için böyle bir tedvir ve sahiplenme şuuruna ihtiyaç olduğunun bilincindedir.

Zaten hikâye de mahiyeti itibariyle; devlet mekanizmasının ve hüküm kürsüsünün Dingo’nun ahırına dönmemesi, her an tetikte bekleyen fitne belasının baş göstermemesi için güdülmesi gereken yönetim refleksinden bahsetmektedir.

Reis-i Cumhur’un “racon kesme” mevzuuna dair yapılan eleştirilere şahit olunca aklıma bu hikâye geliverdi. Vakıayı biraz da bu cihetten algılamak gerektiğini düşünüyorum.

Erdoğan, devlet-millet ilişkisinde belli yolların izlenmesi gerektiğini belirtirken de…

“Şu yazar şöyle yazmış, şu yazarın cumhurbaşkanıyla şöyle dostluğu varmış; hiçbirisi beni bağlamaz!” derken de…

“Meydanı, 10 doğrunun yanına bir yanlış ekleyip bu hareket içinde fitne çıkartmak isteyenlere bırakmayız!’’ derken de haklıdır.

Mesajını açıkça vermiştir.

Memleketimizin mevcut durumu, ülkemize bulaştırılmak istenen kaotik planlar, sözde içimizde ve alenen dışımızda sinsice mevzilenmiş kirli tipler göz önüne alındığında; ideal bir liderin takınması gereken tavrı takınmıştır.

Dava ortaklığı zemininde; “iç politikada böyle sivri çıkışlara gerek yok” mantığını da yanlış buluyorum. Zira bu meseleyi de tek adam safsatalarına yahut kabadayılık yaftalamalarına çekip yüzeyselleştirmek için pusuda bekleyen, demokratik kılıklı vesayetçi bir güruhla aynı havayı soluyoruz. Ekmeklerine yağ sürmek uygun düşmez. Fotoğrafı iyi okumamız gerekiyor…