Referandumda “Hayır” oyu kullanacak olanların değişikliklerin ne anlama geldiğini tam olarak anlayabildiklerini zannetmiyorum. Bu durum aynı zamanda neden Evet denmesi gerektiğinin de tam anlatılamadığını ortaya koyuyor.

Bir olgunun tersinin tersi her zaman düz olmayabilir. Bu yüzden , hadiseye “Hayır cephesinde şunlar şunlar var” söylemine yaslanmadan bakmakta ve Kılıçdaroğlu’nun  “Muhtarlıkları lağvedecek , lokantaları kapatacak , beş yüz yardımcı tayin edecek” sulandırmalarından , hamaset yüklü sloganlardan uzakta serinkanlılıkla değerlendirmekte fayda var.

Değişiklik ihtiyacının temel sebebi ekonomi kaynaklıdır. Aracımız eskidi , yeniliyoruz. Basitçe olay bundan ibaret…

AK Parti, 15 yıllık iktidarında mevcut sistemin tüm frenleme mekanizmalarına rağmen reform çapında hamlelerle ülkeyi buraya kadar getirdi. Fert başına düşen GSMH 3 katına çıkarak 11.000 dolara ulaştı. Orta gelir düzeyine sahip ülkeler sınıfına dahil olduk.

Bulunduğumuz yer tam olarak devlet karayolundan otobana çıkılan bağlantı yoludur. Kişi başına 25.000 dolar gelire ulaşmak , dünyanın ilk on ekonomisi içinde yer almak için hızlanmak zorundayız. Yıpranan aracımızla bu hızı yakalamamız mümkün gözükmüyor.

Yapılacak iş , daha geniş mutabakata sahip yeni bir sivil Anayasa oluşturup yola devam etmekti. Bu , aracımızı sıfır kilometre bir araçla değiştirme anlamına gelecekti , olmadı.

Aslında 2007 Referandumuyla aracın değiştirilmesi vaktinin geldiği kararlaştırıldı , 2014’de de Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilerek Başkanlık Sistemine fiilen geçilmiş oldu. Şimdi de fiilî durumun anayasal bir statüye kavuşturulup sınırlarının belirlenmesi için bu değişiklikler yapılıyor.

Hayır’cıların itirazları  genelde birkaç noktada toplanıyor ; “Yetkinin bir kişide toplanması”  “İddia ettiğiniz kalkınmayı bu parlamenter sistemde gerçekleştirdiniz , değiştirmeye ne gerek var. Neyi yapmak istediniz de yapamadınız?” “Cumhurbaşkanı Meclis’i feshedebilir mi?”

Yeni sistemin özü , iç içe geçmiş Yasama ve Yürütme erklerini tam olarak ayırmaya ve Yürütme erkini siyasî  çekişmelerden beri tutarak hızlı kararlar alabilme kabiliyetine eriştirmeye dayanıyor. Böylece bürokrasi siyasî konjonktüre göre konumlanmak yerine görevini kesintisiz ve çok daha verimli ifa etme imkanına kavuşmuş olacak. Bunu sağlamak için Cumhurbaşkanına verilen KHK çıkarma yetkisi sadece Yürütmeyi ilgilendiren konularda. Hesabını da meşruiyetinin kaynağı olan halka vereceğinden yetki kullanımı bir problem teşkil etmiyor. Bu yönüyle yeni sistem tam bir zihniyet devrimidir.

Üç , birden büyüktür , doğrudur ama beş de üçten büyüktür. Beş birim iş yapabilme imkânı varken üç birim yaptıysanız bu elbette bir başarıdır fakat “Ne istediniz de yapamadınız?” sorusuna mesnet teşkil etmez. Alçak darbe teşebbüsüne rağmen 2016’da %3 büyümeyi başaran Türkiye’nin vesayetlerden kurtulduğunda sürdürülebilir %7’yi yakalaması işten bile değildir.

Fesih meselesine gelirsek…

Cumhurbaşkanı ve Meclis’e karşılıklı verilen yetki fesih değil seçimlerin yenilenmesidir. Kavramları doğru kullanmak lazım. TBMM’ni dünya bir araya gelmiş feshedememiş bir kişi mi feshedecek? Seçim yenileme , herhangi bir sebeple tıkanma durumunda en güzel çözümdür. Yeni sistemde Yürütme ve Yasama ayrı ayrı seçildiği için meşruiyetini halktan alan her iki erke de bu yetkinin tanınması tabiidir.

Otobanda azami hız sınırı 120 km/saatti değil mi?.. Kuralları da ihlal etmemek gerek bu arada. Kemerlerinizi bağlayın lütfen…