“MİT TIR’ları” ve “17/25 Aralık” operasyonları ile memleketi Avrasya blokundan uzaklaştırıp Atlantik rotasına yeniden oturtmak ve NATO uşaklığına razı etmek üzere diz çöktürme girişimleri gizlenemeyecek biçimde ortaya çıkmıştı. Devleti yönetenler, devamında cereyan hadiseler üzerinden Türk milletine kesilen bu faturayı görmüş oldu. Milletin geleceğine ipotek koymaya çalışanların karanlık hesaplarının geç de olsa anlaşılmış olması sevindirici. Ama tek başına anlamak da yeterli değil elbette. Üst aklın siyasi emellerine alet olup vatandaşın hukukunu çiğneyenlere karşı da tedbir alma sürecinde, adaletin tecellisi adına geçmişte yapılan haksızlıkların ve yanlışların hesabı sorulmalıdır.

Bu bağlamda ÖSYM’nin yaptığı sınavlar ve diğer icraatlarla alakalı olarak kurumun kendi geçmişine yönelik yapması gereken muhasebe yaklaşık yedi-sekiz yıldır dillendirilmekte. Eski başkanlardan Prof. Dr. Ali Demir döneminde başlayan teknik donanım ve sair süreçlerin iyileştirilmesi, ciddi anlamda bir kurumsallaşmaya hizmet etmiş ama o zamanki adıyla Paralel Yapı’nın güvenlik ve iletişim imkânlarını bütünüyle elinde bulundurması nedeniyle istenen sonuç tam olarak elde edilememişti.

Prof. Dr. Ömer Demir hoca dönemine değinen bir yazı yazmıştım. Ömer hoca, birikimi ve kararlılığı ile öne çıkmış bir isimdi. Sınavın güvenliği konusunda son derece disiplinli bir politika izledi ama bu disiplinin doğurduğu algıdan moral olarak etkilendi ve ayrıldı. Şimdi heyecanlı yeni başkanı ile yoluna devam eden kurumun işi hiç kolay değil. Çünkü ÖSYM dünyanın en stratejik kurumlarından biri haline geldi. Herkesin gözü, doğal olarak her yıl kabaca beş milyon insanın kaderini belirleyen bir kurumun üzerinde olacaktır. Dolayısı ile de siyaset, bürokrasi ve akademi bu hayatiyetin farkında olmak ve milletin emanetini korumaya aşırı özen göstermek zorunda olacaktır.

Yeni başkan Prof. Dr. Mahmut Özer, yaptığı ilk açıklama ile kurumun yaptığı sınavların on yıl geriye dönük biçimde araştırılacağını belirtti. Kurumun mevzuatı gereği bu kayıtlar dijital olarak saklanıyor. Yani soru ve cevap kağıtları mevzuat gereği altı ay içinde imha ediliyor. Kaldı ki eldeki dijital kayıtlar da on yıl geriye gitmez. Benim bilebildiğim kadarıyla 2011 öncesinin elimizde soru ve cevap kağıtları da dahil olmak üzere fotoğrafları da yok. Bu açıklamanın söylemde kalmaması çok önemli. Elde ne kadar imkân kaldıysa geriye dönük ciddi bir araştırma yapılmasını millet de bekliyor. Kendi adıma söyleyebilirim ki bu konu sadece 2010 KPSS sınavı ile sınırlı değildir. Özellikle 2007-2014 arasında ÖSYM’nin yaptığı yabancı dil, ALES, üniversite yerleştirme, KPSS ve diğer kurum sınavları araştırılmalıdır. Ayrıca bildiğim kadarıyla pek dokunulmayan ÖSYM temsilcilikleri de bu dikkatle güncellenmeli ve daha ehil ve sağlıklı emanetçilere devredilmelidir.

Son olarak geçmişte üstüne gidilemeyen konulardan biri de 1993-94 yıllarında yurt dışına gönderilen lisansüstü öğrenciler konusudur. Prof. Dr. Mehmet Sağlam’ın YÖK başkanlığı döneminde devlet bursu ile gönderilen araştırma görevlileri konusu zaman zaman gündeme gelmiş; 1999 yılında Meclis Araştırma Kurulu oluşmasına ve konu üzerinde yapılan başkaca araştırmalara rağmen o günkü koşullarda “görünen bir yapı” olmadığı için ne yazık ki mesele anlaşılamamıştı.

Prof. Dr. Kemal Gürüz döneminde tekrar gündeme getirilen konu günün siyasal koşulları nedeniyle muhafazakarların tasfiyesi olarak algılandığı için yine araştırılamamış, Kemal Gürüz’ün Ergenekon süreçlerine dahil edilmesine kadar giden iddialar gündeme gelmişti. Yasa ile bağımsız bir kuruma dönüşen ÖSYM’nin yeni başkanının bütün bu konularda milli irade adına vazife göreceğine ve bu konuların arkasında duracağına inanıyorum. Adı geçen tarihte devlet bursu ile yurtdışına gönderilenlerin elbette hepsini itham etmiyorum ama eldeki yeni verilerle bu çetrefil konuyu da ele almak zorundayız.