İslâm binasının ana unsurlarından birisi de Oruç’tur. O, bu binanın adeta çatısı durumundadır. Onunla günahlara karşı bir duvar oluşur ve insan kötülüğe düşmekten onunla korunur.

Oruç kelimesi, bir şeyden kendini alıkoymak, el çekmek anlamındadır. Arapçası “savm” ve sıyâm” kelimeleriyle ifade edilir. Dînî bir ibadet olarak şöyle tanımlanabilir: Niyet etmek sûretiyle ikinci fecirden (fecr-i sadık/imsak vaktinden) îtibaren güneş batana kadar, kişinin kendisini yeme, içme ve cinsel isteklerden alıkoymasıdır.

Orucun faydalarından bazıları şunlardır:

1-Kişinin nefsi, oruçla sükûnet kazanır. Yılın diğer günlerinde her istediğini her an midesine indiren insanoğlu için, bu hususta bir disiplin söz konusudur.

2-Oruç, kısa süreli de olsa yoksulların halini hissetme, onlara karşı daha şefkatli olma özelliklerini kazandırır.

3-İnsanın bedeni, bir ay boyunca çok daha rahat olur. Belli bir düzende yemek ve içmek, mideyi dinlendirir. Tabii ki şartlarına riayet edilirse.

4-Kişi oruç tutmakla ruhi anlamda da dinlenir. Manen huzurlu olur. Allah’ın yasak kıldığı şeylerden uzak durduğu gibi, Allah’a ibadet konusunda gayreti artar.

Bu ve benzeri faydaları Kur’an ve Sünnet’ten gelen haberlerden görmüş olacağız. Ama bütün bu fayda ve faziletlere ulaşmak için, ona dair maddi ve manevi şartlara uymak gerektiğini çok iyi bilmeliyiz.

Mü’minlere farz olan orucun zamanı Ramazan ayıdır. İnanan insan asıl olarak bu oruçla Allah’a yaklaşır yani O’nun rızasını kazanır. Buna ilaveten nafile olarak da oruç tutabilir ve bunları artırdıkça da Rabbinin sevgi ve muhabbetine mazhar olur. Bütün ibadetlerde bu böyledir.

Ramazan orucu, farziyyeti ve fazileti

Rabbimiz Kur’an-ı Kerime’lerinde şöyle buyurur:

“Ey îman edenler! Oruç, sizden önce gelip geçmiş kimselere farz kılındığı gibi, size de sayılı günlerde farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”  (2 Bakara 183.)

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu yanlıştan ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın, kendisinde indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler, onda oruç tutsun…”  (2 Bakara 185.)

Ramazan ayına oruç gibi bir ibadetin verilmesi, âyet-i kerimelerden anlaşıldığı üzere onda Kur’an’ın indirilmesinden dolayıdır. Bu sebeple Ramazan ayı da değer kazanmıştır. Mü’minler bu ayda kendilerini mümkün mertebe dünyalığın aşırılıklarından uzak tutmaya, ibadet hayatını ise daha canlı bir şekilde yaşamaya çalışırlar. Bunun en bariz misali, onda oruç gibi bir ibadeti ifa etmektir. Bunun yanında Kur’an ayı olduğu için Kur’an okumak, teravih namazları kılmak ve iftar ve sahur gibi eşsiz bir güzellikleri yaşarken, gece ibadetleriyle de Ramazan ayının o sınırsız rahmet ve bereketinden istifadeyi görürüz. Ayrıca bu ayda Fıtır Sadakası verilir ve son on günün de de arzu eden mü’minler sünnet olan itikâfa girebilirler ki, gerçekten bütün bunlar, üzerinde durulması gereken önemli ibadetlerimizdendir.

Ramazan ayında Kur’an indirilmeye başlanan geceye de, bu öneminden dolayı, Kadir Gecesi adı verilmiştir.

Orucun fazileti ve oruca dair müjdeler

Cenab-ı Hakk, sonsuz lütuf ve ihsanının bir sonucu olarak kullarının bütün ibadetlerine birer karşılık değil en az on karşılık vermiştir. Bu mana Kur’an’da şöyle belirtilir.

“Kim (Allah huzuruna) bir iyilikle gelirse ona, getirdiğinin on katı vardır.”  (6 En’am 160.)

Bu mükâfat yedi yüz misline kadar çıkar ki bu da, Kur’an-ı Kerim’de infak konusunda şöyle belirtilmiştir:

“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (2 Bakara 261.)

Oruca gelince, bakınız onun hakkında buyrulan Hadis-i Şerife:

“İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ, “Ama oruç başka. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır” buyurmuştur.

Oruçlu için iki sevinç  vardır: Biri, iftar ettiği zamanki sevinci; diğeri, Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Hiç kuşkunuz olmasın ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.”     (Müslim, sıyam 164.)

“Oruç benim içindir” ifadesi, ne kadar eşsiz bir ifadedir ve ne büyük karşılıklar ifade etmektedir.

Oruç ibadeti ki Cennet’te onun kapısı da ayrıdır.

Sehl İbn-i Sa’d’dan (ra) rivayet edildiğine göre Nebî (sav) şöyle buyurdu:

“Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir.’ Oruçlular nerede?’ diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse  girmez.” (Buhârî, savm 4; Müslim, sıyâm 166. Ayrıca bkz. Nesâî, sıyâm 43; İbn Mâce, sıyâm 1.)

Şu hadisi şerif ise onun çok önemli bir ibadet olduğunu bir daha belirtir.   

Ebu Ümâme (ra) anlatıyor: “Ey Allah’ın Rasûlü dedim, bana öyle bir amel emret ki (yaptığım takdirde) Allah beni mükâfatlandırsın.”

“Sana dedi, orucu tavsiye ederim, zira onun bir eşi yoktur.”  (Nesâî, sıyam 43; Nesâî, sıyam 43.)

Bir diğer müjde ise şöyledir.

Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ  bu bir günlük oruç sebebiyle, cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar.”  (Buhârî, cihâd 36; Müslim, sıyâm 167-168. Ayrıca bkz. Tirmizî, fezâilü’l-cihâd 3; Nesâî, sıyâm 44,45; İbni Mâce, sıyâm 34, fiten 13.)

Evet, o gerçekten insanla ateş arasını böylesine uzaklaştırdığı için, eşsiz bir ibadet olmaktadır.

Oruçlu insanın değeri de, oruç ibadetinden dolayı gelmektedir. Böyle kimseye iftar ettiren kimse ise onun kadar sevaba nail olmaktadır.

Tabii ki bu mükâfatlara ulaşmanın şartları da vardır:

Oruçtaki mükâfatlara nail olmanın da bazı şartları vardır. Hadis-i şeriflerde onlar da belirtilmiştir. Onlardan bazısı şöyledir:

“Oruç kalkandır. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa “ben oruçluyum!” desin (ve ona bulaşmasın).” (Buhari, savm 2, 9, Libas 78; Müslim, sıyâm 164; Muvatta, sıyâm 58; Ebu Dâvud, savm 25; Tirmizî, savm 55.)

“Yalanı, onunla iş yapmayı bırakmayan kimsenin (oruç tutarak) yeme-içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.”  (Buhari, savm 8.)

“Nice oruç tutanlar var ki, aç kalmaktan başka bir kazançları yoktur. Ve yine nice namaz kılanlar var ki, yorgunluktan başka namazından elde ettiği bir şey yoktur.”(İbn Mace, sıyam, 21)

Rabbimiz böyle bir halden hepimizi korusun. İbadetlerimizi Dergâh-ı İzzetinde kabul buyursun…