Diyarbakır’da İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından düzenlenen “Ortadoğu’da Kürtler ve Barış Sempozyumu”, barışa sunulan en büyük katkılardan biri oldu. Sempozyuma, Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Muhyettin Ali Karadaği, Dr. Farsat Mar’i, Dr. Abdulbasit Saida gibi Moro, İrlanda, Türkistan, Keşmir gibi farklı coğrafyalardan pek çok önemli isim, aktivist katıldı. Bu isimlerin deneyimlerini Diyarbakır’daki sempozyumda aktarması aslında sürekli konuştuğumuz “normalleşmenin” en büyük göstergelerinden biri de oldu.
Bu sempozyum vesilesiyle aynı masa etrafında toplanan farklı düşüncedeki Kürtler, kendi hassasiyet ve beklentilerini ortaya koydu. Salonda, bölgenin ve Türkiye’nin her yanından gelen insanlar görüş alışverişinde bulundu ve konuşabilir bir ortamda birbirlerini anlamaya çalıştı. Sempozyumun “silahların susturulmasının devamı ve Çözüm Süreci’nin tamamlanması arzusu” en güçlü ses olarak yükseldi.
Kürtlerin İslami hassasiyetlerinin dikkate alınması, gerçeklerin ortaya çıkarılması ve meselenin Ortadoğu bağlamından koparılarak düşünülemeyeceği sempozyumda çok sık dile getirildi. HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın işaret ettiği, “Hala Türk İslamcılığında ısrar edenler var, hala Kürtleri zorla gavurlaştıracağız diyenler var” sözü oldukça önemlidir ve belki de meselenin önündeki iki çıkmazın da kendisidir. Bu bağlamda Ulusalcılığın Türkler için haram olduğu kadar Kürtler için de haram olduğunun teyit edilmesidir.
Sempozyum aslında bize sorunun milliyetçi hastalıklarla çözülemeyeceğini de çok güzel özetledi. Kadim Akademi Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özcoşar’ın ifade ettiği gibi, zihnimizdeki milliyetçilik virüsünden kurtulmamız gerekiyor. İslamcılığın milliyetçilik ile kuşatılması ve bunun zihnimizdeki tahribatına müsaade etmememiz gerekiyor.
Sempozyum, ümmet olmanın gereğini yerine getirdi, aslında ümmetin Kürt sorununa nasıl baktığını çeşitli isimler eliyle dile getirmekle kalmadı, soruna çözüm önerileri de sundu.
Sempozyumda “Hakikat hangi dille dillendirilse dillendirilsin” sözü aslında hakikatin dilinin neyden oluşturulması gerektiğini de çok güzel ortaya koydu.
Sempozyumda en net tavır ise herkesin, “Allah barışı sever” sözünün altını çizmesi ve alkışlamasıdır. “Barış ve bereket medeniyeti”nin Cudi etrafında şekillendirildiği düşünüldüğünde, aslında bu coğrafyada “Barış ve bereket medeniyeti”nin yeniden inşası bekleniyor.
Sempozyumda konuşan İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın dediği gibi:
“Türkistan için istediğimiz her şeyi, Kürdistan için de isteyebilmeliyiz. Yaşanan bu sorunları aşabilmeliyiz; ancak dönemsel olarak bu süreçler tıkanabilir. Bu tıkanmalar normaldir. Ancak bu durum bizleri ürkütmemelidir. Burada önemli olan barış iradesidir. Burada önemli olan masadan kalkmamaktır. Eğer barışa tam kararlıysak, irademizi tam olarak ortaya koyabiliyorsak süreç içerisinde var olan bu aksamaların hepsi giderilecektir. Barış için yola çıkan, samimi olan tarafların mutlaka sonuca ulaştığını gördük. Bunun için diyoruz ki Çözüm Süreci bu açıdan çok önemli idi. Tarih Çözüm Süreci’ne katkıda bulunanları unutmayacak. Bunun için bu barış sürecinin ne olursa olsun devam etmesi gerekir.”