Şehrin hayırsever vakıflarından birindeki çalışanlar, şehrin enbaşarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını farkettiler.Bağış toplama görevindeki kişi, avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:”Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500 bin dolar, ancak bugüne kadar hiçbir hayır isine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”Avukat bir süre düşündükten sonra,”Araştırmalarınız, annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının yıllık gelirimin birkaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi?”Görevli utanarak”Şey, hayır!..” dedi.”Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu?..”Görevli, utancından kıpkırmızı kesilmiş bir hâlde özür dilemeye çalışırken avukat onun sözünü kesti:”Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”Görevli yerin dibine geçmişti, sadece,”Hayır, hiçbir bilgim yoktu …” diye mırıldanabildi.Avukat bir kez daha onun sözünü keserek devam etti:”Pekâlâ, ben onlara zerre miktar para vermezken size niçin vereyim?”
Şu anda Türkiye’de sermayeyi elinde tutanlar, aynen bu hikâyedeki avukata benziyor. Sermayeyi elinde tutan ve ekonomiye yön veren belli şirketler; milletin üzerinden kazandıkça kazanıyor, devletin ve devlet adamlarının kendilerine sağlamış olduğu imkânları tepe tepe kullanıyor. Ama bu kazançlarından millete pay ayırmaları, milletin sırtından kazandıklarının bir kısmını milletin refahı için kullanmaları, millete daha fazla aş, iş vermeleri istendiğinde o kadar gaddarlaşıyorlar ki insan hayretten küçük dilini yutuyor. Her yıl milyarlarca dolar kâr açıklayan şirketlerin bu ülkeye sağladığı katma değer devede kulak bile değil.
Özellikle bankalar, bulduğu her fırsatta milletten bedava kazanç sağlamak için her şeyden para kesiyor, hükûmetin vatandaş lehine yaptığı her küçük düzenlemeden sonra “öldük, bittik, battık” açıklamasıyla feryat figan edip yeri yerinden oynatıyorlar. Ama yıl onu gelip sıra kâr açıklamaya geldiği zaman, yüksek kâr açıklamak için birbirleriyle yarışıyorlar ve açıkladığı rakamlarda en küçüğünde yüz milyonlarca dolarlar havalarda uçuyor.
Sıra çalışana hakkını vermeye, sosyal yardımlarda bulunmaya geldiğinde ise iş adamlarının ve şirketlerin vicdansızlıkta sınır tanımadığı görülmektedir. Çalışanın SGK’sından çalma, verebileceği ücretin en azını verme vb. konularda insanlığın ve insaniyetin sınırlarını zorlayan tutum ve davranışlara şahit oluyoruz.
Cumhurbaşkanımızın “Kefenin cebi yok!..” uyarılarına rağmen sermaye sahiplerinin her geçen gün daha kapitalist, daha acımasız olduklarını söylersek yanlış olmaz sanırım… Hele bir de Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan gibi bir lider, AK Parti gibi güçlü bir iktidar olmasa bu sermaye sahiplerinin bu millete neler yapabileceğini düşünmek bile korkutuyor insanı!..
Ne diyelim Allah, büyük sermaye sahibi iş adamlarını da asgari insaniyet sınırları içinde tutsun!.. Hepsine insaf, izan, vicdan versin!..