Geçen hafta Resmi Gazete’de çok önemli bir metin yayımlandı ama ne yazık ki memleketin yoğun gündeminde eğitime yine yer kalmadı. Öğretmen Strateji Belgesi’nden (ÖSB) bahsediyorum. 2023 yılına kadar uygulamaya konacak öğretmenlik mesleği ile ilgili değişim ve vizyon belgesi niteliğinde. Daha çok ilkesel düzeyde bir yakın gelecek planlaması öngörüldüğü için uygulama süreçlerine tam olarak dokunmamış olması normal.

Ama yakın gelecekte eğer bu vizyonun arkasında durulursa somut adımların atılması kaçınılmaz olacak. Öğretmen yetiştiren kurumlar, öğreticilerin istihdamı, öğretmenlerin formasyonu, çalışma hayatında hizmet içi donanım ve kazanımlar gibi pek çok konuda somut kararlar alınması gerekecektir.

Önceki yazılarımda da vurguladığım üzere bugün en can yakan konuların başında genç nesilleri öğretmen adaylığına sürükleyen fen ve edebiyat fakülteleri problemi ile artık kamu idaresi yüzleşmek zorundadır. Bir çalıştay sonucu ortaya çıkan bu belgenin de temel dayanağı artık balon haline gelmiş olan “atanamayan öğretmenler” meselesi. Bu konuda yaklaşık on yıldır kafa yoran ve bu talihsiz sonu da yıllardır haber veren biri olarak bu gelişmeye sevinmeli miyim bilmiyorum.

Buzdağını görene kadar inanmıyoruz. Bugüne gelene kadar yapılması gerekenler yapılmadı ve şimdi alınacak kararlar daha can yakıcı olacak ama karar alınmazsa da yakın gelecekte çok sakıncalı sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Eğitim fakültesi dekanları ile fen-edebiyat fakültesi dekanları arasında bilek güreşine dönen konunun ciddiyeti nitekim anlaşılmıştır. Bu da bir aşama. Zaten adını koymak gerekirse bu ÖSB meselesi kaçacak yer kalınmadığının kabulü anlamına gelir. Bir milyona dayanmış nitelikli işsiz. Başka bir mesleği icrası fevkalade zor ve bugüne kadar da öğretmen olabileceklerine inandırılmış on binler…

ÖSB’ne göre “KPSS’ye başvurmuş ancak öğretmen olarak atanamamış olan üniversite mezunlarının sayısı 2016 yılı itibarıyla toplam 438.134 kişidir. Bu mezunlar dışında YÖK’ün verilerine göre 2016 yılı itibarıyla öğretmen olabilmek amacıyla hâlihazırda yalnızca eğitim ve eğitim bilimleri fakültelerinde okuyanların sayısı 228.279’dur. Fen fakülteleri, edebiyat fakülteleri, fen edebiyat fakülteleri, insan ve toplum bilimleri fakülteleri ve ilahiyat fakültelerinde okuyan öğrenciler de dâhil edildiğinde öğretmen olmayı ümit eden 653.899 lisans öğrencisi olduğu görülmektedir.” Çığ büyüyüp gelmekte üzerimize. Bu sayıya her yıl yeni on binler eklenecektir.

Önceki yazılarımda bu sorunun kaynağını ve çözüm yollarını ayrı ayrı anlattım. Burada özetlemek gerekirse, yapılması gereken eğitim fakültelerini güçlendirmek ve daha sağlıklı süreçler üzerinden öğretmen yetiştirmek. Fen-edebiyat fakültesi ile ilgili özel bir planlama önerimi de merak eden bulabilir.

Bilim ve teknoloji alanında sürekli donanmak ve edinmek üzere sarhoşluk evresini atlatamamış olan bir toplumda bu kadar sosyal bilimci kontenjanı çok gereksizdir. Temel bilimler ve sosyal bilim alanlarındaki kayıtlı ve mezun oranı, gelişmiş ülkelerin bile üzerinde.

Sağlık, spor, sanat, tarım ve teknoloji alanında özel ve kamu üniversitelerindeki kontenjanları artırmaya yönelik ortak bir strateji belirlemeden atanamayan öğretmenler sorunu çözülemez. Sorun öğretmen adaylarının istihdamı değil, ortaöğretim sonrası öğrencileri bu alana sürüklenmesine göz yumulmuş olmasıdır.

Kamu idaresi bir planlama yaparak temel bilim ve bazı sosyal bilim alanlarını gözden geçirmelidir. Endüstriyel sektörün nitelikli çalışan aradığı bir süreçte Türk dili ve edebiyatı mezunlarının otellerde garsonluk yaptığı bir sürece gelmiş bulunuyoruz. Doğru planlama yapılırsa gastronomi, mutfak sanatları, turizm ve otelcilik gibi disiplinler bu ihtiyacı fazlasıyla karşılayabilecek durumdadır. Fakat bankalarda banko memurları arasında hatırı sayılır oranda fizikçi ile tanışmak belki rahatsız edici gelmeyebilir çoğumuza. Benim de rahatsızlığım yok ama dört yıl bir fizik dehası yetiştirecekmiş gibi her sınavda yüzlerce kâğıt okuyan hocanın, laboratuvarın ve öğrencinin direnci ve motivasyonu büsbütün bozulmuş durumda. Bu işi bankacılık mezunları, iktisat ve ekonomi okuyanlar daha doğru icra edecektir. Elbette serbest piyasa koşullarında politikalar üretiliyor ama kamu idaresi gençlerin geleceği için toplumların tecrübesini göz ardı etmemeli ve zamanında, doğru planlamalar yapmalıdır…