TBMM’nin 25. dönemini başlatacak  ant içme töreni öncesinde  herkes onu merak ediyordu. Siyasi bir aktör değildi ama sembolik bir ismi vardı. O yüzden tüm dikkatler üzerindeydi. 28 Şubat’ta seçilmiş milletvekili Merve Kavakçı’ya yapıldığı gibi birileri ona da haddini bildirmek için harekete geçecek miydi acaba?

Köprünün altından çok sular akmış olmalı ki, hiçbir olumsuz gelişme yaşanmadı. Diğer milletvekilleri gibi masasına konan bir demet gülle karşılanan Abdullah Öcalan’ın öz yeğeni Dilek Öcalan, Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağına, namusu ve şerefi üzerine yemin etti.

Dilek Öcalan, yemin ettiği kürsüden ayrılıp olaysız bir şekilde yerine oturduğunda Türkiye’de çok şeyin değiştiğini gördük. Seçim öncesi askıya alındığı söylenen, tereddüde düştüğümüz, seçim sonrasında ise koalisyon pazarlıklarının ilk maddesinde yer alan Çözüm Süreci, Dilek Öcalan’ın yemin etmesinin ardından bir adım daha ileriye gitti. O törenin olaysız geçmesi, Çözüm Süreci’nin sürdüğünün en büyük kanıtıydı.

Türkiye’de görünmeyen devlet veya derin devlet, adı her ne olursa olsun, yıllarca ailelerle uğraştı. Rejime ters düşen, kara listeye alınan isimlerin yakınları ve çocukları da bu damgadan kurtulamadı. Bir çeşit kan davası güttü devlet. Önceki gün Meclis’te gördüğümüz manzara devletin artık suçların bireyselliği ilkesini içine sindirdiğini, suç işleyen bir kişinin faturasının ailesine kesilmeyeceğini kabul ettiğini de gösteriyordu. Dilek Öcalan, kimsenin yakını olmakla suçlanmadı. Sadece milletin seçtiği bir vekil olarak, diğer seçilmişler gibi kürsüye çıkarak yeminini etti.

Abdullah Öcalan’ın yönettiği PKK, 15 Ağustos 1984 yılında Şemdinli-Eruh baskınını yaparak ilk silahlı eylemini duyurduğunda, Dilek Öcalan henüz doğmamıştı. Bu olayın üzerinden 3 yıl geçtikten sonra dünyaya geldi. O günden itibaren çok kan aktı. Bebek, kadın, yaşlı, genç demeden insanlar katledildi. Türkiye Cumhuriyeti, yaşananların acıların cezasını, Öcalan ailesine değil İmralı’daki Abdullah Öcalan’a çektiriyor.

HDP Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan’ın Meclis’te bulunması, aynı zamanda 21 yıl öncesini de hatırlattı. Polis, Mart 1994’te Meclis’e girmiş, DEP milletvekilleri Hatip Dicle ve Orhan Doğan’ı yaka paça gözaltına almıştı. Partileri kapatılan milletvekilleri vatan hainliği ile suçlanıp cezaevine konulmuştu.

Yaka-paça dışarı atılan ‘vatan hainleri’ ve ‘bir demet gül’ ile karşılanan seçilmiş milletvekili. Nereden nereye…