Fikir haysiyetinin kıymet gördüğü hiçbir platformda birleşemeyecek politik tipler, güya ‘’millet’’ adına kurdukları çürük ittifakı parlatmakla meşgul.
Saadet, İyi Parti, CHP, DEVA, Gelecek; ‘’Hollywood’’ stüdyolarında, hafif ‘’Avrupaî’’ bakışlar atıp grup halinde modellik yapmaya devam ediyor.
Devlet yönetip halka hizmet etmekte değil ama bu işte gayet mâhirler.
Emir geldiğinde, hepsi birden, birbirlerine karşı verdikleri tüm kavgaları unutup, gerekli makyaj prosedürünü uygulayarak kadrajlara artistik pozlar veriyorlar…
Fakat düşünce namusuna sahip olmadıkları gibi cesaret ve şahsiyet gibi üstün hasletleri de haiz değiller. Çok gerekmedikçe, ortak arkadaşları olan HDP ile aynı kareye girmekten çekiniyorlar. Tabii fazla dışlayamazlar. Neticede zillet ittifakının terör sahasındaki pazarlama operasyonlarını, pek de ‘’fotojenik’’ olmayan HDP üstleniyor. Hiç değilse kamerayı tutma görevini HDP’ye vermek zorundalar. Belki ucundan kıyısından rejisörlük de yaptırıyorlardır. Neyse, detaylara ‘’yapımcılar’’ karar veriyordur, o kadarını bilemem.
Gündelik siyaset sarmalından çıkıp şuraya gelmek istiyorum aslında:
Meclis’te, medyada, sokakta konuşlanan tüm o ihanet kliklerinin yanında, bütün ihanetleri göz ardı ettirecek bir hayat mücadelesi veriyoruz. Yirmi yılda yapılanları, sistematik baskı ve yalanlarla hiç olma noktasına getiren enteresan bir sürecin içindeyiz. Sermaye oligarşisinin at koşturduğu global bir ‘’sağlık terörü’’, iki yıldır hayatımızı karantinaya aldı. Maalesef, akıl ve mantığın yerine, günü kurtaran ‘’bilimsel’’ hurafeleri tercih ettik. Kodlama bilgisiyle dünyayı yönetenler biyoloji uzmanı kesildiler. Biz de onların buyruklarını kıvançla benimsedik. Oynadıkları yeni silahları kendimize ilaç belledik. Hakikatten uzaklaştık. İçimize kapandık…
Ekonomik, psikolojik ve sosyolojik boyutları olan multidisipliner bir dünya devrimini en acı şekilde tecrübe ediyoruz. Gıda, enerji ve iklim üzerinde çevrilen bin bir entrikanın figüranı olduk. Aldığımız nefese, cebimizdeki paraya, yiyeceğimiz yemeğe, üstümüzdeki kıyafete, bizi insan yapan sosyal ilişkilerimize göz koydular. Temel ihtiyaçlarımızı bile ultra lüks bedeller ödeyerek karşılamak zorunda kaldık…
İşler çığrından çıktı.
O hapı bir kez yuttuk.
Bugün bize; sosyal devlet anlayışının yükseldiği çıtayı, tekno-sanayi çapında girişilen dev yatırımları, diplomatik ilişkilerde kazanılan yüksek karizmayı unutturup, hayat pahalılığını konuşturan şey budur.
Özeleştiri yapmak durumundayız.
Hem devlet hem de millet olarak…
Devletin iyiliğini isteyip dert sahibi eleştirilerde bulunmak, yeri geldi mi kulak kesilecek bir ses olmak bizim harcımız değil gerçi. O iş de parsellenmiş durumda. Biz ücretsiz de yapsak bir değeri olmaz.
Millet demiştik değil mi?
Neyse ki aziz Türk milleti; tüccarının çakal, âliminin satılık, siyasetçisinin hain olduğu bir millet olmaktan çok uzak!
Market raflarına, okullara, gazetelere, politika kürsülerine filan bakıp görebilirsiniz…