Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursî’nin daha önce verilmiş olan idam kararı iptal edildi. Bu kararı duyduğumuzda sevindik mi? Belki Mursî’ye olan zulmün bir derece olsun hafiflemesinden dolayı evet.

Ama, fakat, lakin zalimlerin adaletle hükmediyormuşçasına algılarımızla oynanmasına mı sevineceğiz?

Zira bu durup seyrettiğimiz ve hiçbir şey yapamadığımız -hafi dua ve gayretler müstesna- bir zulüm senaryosunun perde perde oynanışından başka bir şey midir?

Biz bu tabloya sevinemiyoruz çünkü zaten kahroluyoruz. Mısır’da, Filistin’de, Keşmir’de, Doğu Türkistan’da Müslüman kardeşlerimiz haksız yere tutuklanıyor, kendilerine en ağır şekilde zulmediliyor, sonra serbest kalınca bizden sevinmemiz isteniyor. Sorgulamayışımız, hesap sormayışımız, dur diyemeyişimiz güçsüzlüğümüzden midir?

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.” (Âli İmran-139) emriyle yaşamaya gayret eden biz değil miyiz? O halde güçsüzlük tembelliğimizden, miskinliğimizden öte bir şey değildir.

Müslümanlar nazarında zaten haksız bir şekilde verilen Mursî’nin idam kararının iptal edilmiş olması bizlerin bilakis durup düşünmemizi, silkelenip kendimize gelmemizi gerektiren bir karardır. Esma Biltacı gibi binlerce masum kardeşimizin katledildiği kanlı devrimin sonunda yüreğimizin bir nebze olsun soğuması için Mursî’nin ve dava arkadaşlarının hür olması ve kaybedilen her şeyin -hiçbirisine paha biçilemez ama- tazminatının ödenmesi gerekir. Aksi halde idam kararı da, bu kararın iptali de hükümsüzdür…