Evlerde sehpaların üzerine serilen danteller düz serilmiyorsa, giyilen kot pantolonların eskitilmiş ve yırtık olması tercih sebebi ise

bu yeni estetik anlayışını oluşturan şeyin adını koymak, en azından tespit etmek zorundayız. Nereden çıktı bu postmodernizm dedikleri şey?

Hüseyin Yahya Şekerci

twitter.com/HYahyaSekerci

Modernizme yönelik eleş-tirileri sıkça izaha çalış-tığım yazılarımda esasen bir çağrıda bulunmayı da murad ediyorum. Şu ki; yaklaşan ya da içine atıldığımız yeni cereyan olarak postmodernizm, kendinden öncekini mumla aratacak bir muammaya sürüklüyor insanlığı. Müslüman toplumlar daha modernizmle başa çıka-madan bu yeni tehlike ile karşı karşıyalar. Zira temel para-metreleri belli olan bir kurgu dünyası içinde kendini anlatan modernizme karşı yapılan en güçlü eleştiriler yine batının bağrından kopunca bu süreç yeni bir dönemi beraberinde getirdi.Kültürel, siyasi, ekonomik ve düşünsel olarak dört evrede kategorize edilen modernizmin bir yönüyle kirli çamaşırla-rını ortaya döken ama diğer taraftan da serseri mayın gibi eleştirmedik bir şey bırakmayan postyapısalcılık/yapısöküm, modernizme nazaran daha belli belirsiz bir fikir. Omurgası mo-dernizm kadar net olmayan bir düşünce tarzından bahsediyoruz postmodernizm derken.Tarihsel arkaplanı Batı’nın geçirdiği dönemlerden elbette bağımsız değil. Hatta diyalektik bir mantık içinde modernitenin hayal kırıklarına karşı bir ref-leks olarak geliştiğini söylemek

zorundayız. Tıkanan modernite sürecine bir eleştiri doğal olarak da bir çözüm önerisi getirdi-ğini düşünsek de kanaatime göre genel itibariyle çözümden ziyade sorunun kuvvetli bir şekilde tahlili ve onu yerden yere vururcasına bir eleştiridir postmodernizm.Bazı temsilcileri aydınlanmanın kemale ermediğini, sürdü-ğünü ve postmodenizmin bunun bir parçası olduğunu dillendirir-ken, bazı isimler ise radikal bir kırılma olduğunu ifade ederler.

Jean François Lyotard gibi isimler hem farklı bir dönem ve hem de farklı bir düşünce biçimi olarak değerlendirirler.

Nedir onu farklı kılan diye sorduğumuzda ise yanıt birçok başlıktan müteşekkildir. Her nevi aşkın hakikat fikri, özne/nesne, tarihsel diyalektik söylemler,

anlamın yorumsanması gibi temel meselelerin artık bambaşka bir bağlamda ele alınması gibi tanımları yapılmıştır.

Meta anlatının sonunun geldiğini, düşünme için refe-rans olamayacağını, bu türden anlatıların bir değer kaybı oluşturduğunu iddia eden bir söylemdir bu da.Friedrich Wilhelm Nietzsche,

”Yanılsama oldukları unutul-muş yanılsamaların adını haki-kat koydular ve yüzlerce yıldır hüküm sürdü” derken yüzlerce

yıl değişmeyen hakikat olarak söylenen şeylerin metafizik bir kurgu olduğu tezini ortaya atarak

sözünü ettiğimiz eleştirile-rin hem dozunu hem de çıtasını yükseltir.Felsefi olarak bakıldığında dönemlendirmenin oldukça zor olduğunu biliyoruz. Düşünsel bir devamlılığın bir uzantısı olarak postmodernizmi ele alanların pek de yanıldıkları söylenemez. Evet süreç, bu yeni tarz, Batı düşünce dünyasının bir parçası ve onun bir devamı hükmündedir. Buna mukabil sosyolojik olarak bakıldığında daha görünür unsurlarla karşı-laştığımız için ciddi bir kopuş ya da kırılma olduğunu ifade etmek mümkün.Jean Baudrillard “similasyon dünyası” söylemi ile gerçeklik sanallık ikiliği üzerine bir hakikat kurgusu oluştuğunu iddia eder. İşin bizi tam da ilgilendiren

noktası burası. Hakikatin ne olduğuna dair fikir serdeden bu feylosof efendiler, sanalda temsiliyetin esas olduğunu, eğer o dünyada yoksanız yok sayıl-mak için önemli bir malzeme verdiğinizi varsayar.Gerçek tartışmasının farklılaştığı bu durum modernizmdeki tüm gerçekçiliği ve onun yega-ne tanımlayıcısı aklı paramparça

ediyor. Hakikat dendiğinde hemen bir tepki geliyor. -Ne hakikati! -Ya ne olacaktı? El-cevap: “Hakikatler.”Foucault “büyük kapatılma” derken, biraz olsun bu gerçeklik algısından söz ederken Marksist bazı isimlerin ise postyapısalcı-lığın, geç kapitalizmin kalıntısı olduğuna dair geliştirdikleri söylemlerinin muteber olup ol-madığı tartışılan bir şeydir hala.Meselenin daha iyi anlaşıl-masını temin etmek için Gianni Vattimo’nun söylediklerine göz atmak yerinde olacak. Vattimo, postmodenizmi tanımlarken “Mitten arındırılmanın mitten arındırılması” tabirini kullanır.

Ona göre modernite/aydın-lanma akla ve bilime yaptığı vurgularla insana nesnel bir gerçeklik sunacağına dair ka-naatleriyle sonunda akla, karşı çıkmış olduğu mite benzer mit-leştirme yapmış ve katıksız bir mit oluşturmuştur. Vattimo’nun Heidegger ve Nietzsche üzerin-den giderek yaptığı çalışmaların düşüncelerine mesnet teşkil ettiğini de not edelim.Rasyonalist perspektifin en radikal sonuçları olarak değer-lendirilebilecek postmodernizm gerçekliği kutupsal karşıtlıklar üzerinden kuran anlatıdan, metafizik düşünceye kadar geniş bir alanda aksi söylemler geliştirmiş ve yukarıda da izah etmeye çalıştığım gibi gerçeklik algısına temelden kast eden bir şeye dönüşmüştür.Dikotomik düşüncenin kök-lerinde hümanistik düşünceyi bulmak mümkün. Hümanizm ise her şeyin beşer aklına indirgendiği bir tarz, bir yaklaşım. Modernizmle en radikal sonuçlara doğru ulaşır. Akla dayalı tepkiler gerçekliği ikili karşıt-lıklar üzerinde üretti. Nietzsche Batı metafizik geleneğinin ikili kutuplaşan ekseninin, bir karşıt oluşturarak kendini tahkim ettiğini söyler. Modern de kendini var edebilmek için gelenekle böyle bir ilişki kurdu. Moder-nite kendini anlatmak, tahkim etmek için kendinin ötekisiyle işe koyuldu. Ne olmadığını anlattı önce. Karanlık Ortaçağ dedi mesela. Modern gelenek dikotomisi modern bir kurgunun

eseridir desek yeridir.

Bu tür kurgular kendisini inşa eden özü de meydana getirdikleri için bunların gerçekliğe tekabül etmediğinden ziyade nasıl bir gerçeklik algısı oluş-turdukları üzerine düşünmek la-zım. Bu algı içindeki insanların kendilerine bakmanın imkanını nasıl elde ettiklerini “tanrı” ile insanla, evrenle nasıl bir ilişki kurduklarını anlamaya çalışmak lazım. Özellikle de Müslüman-lar için nasıl sonuçlar doğurdu-ğunu/doğurabileceğini tespit ve tahlil etmek lazım.Devam edeceğiz inşaallah.