Basın milletin ortak sesidir. Belirli güçlerin sesi olmayı seçen basın ise o güçlerin bitmesi ile yok olur. Milletin sesi olan basın ise millet var oldukça hep var olur. Desteğini de milletten alır. Tarafsız basın yoktur. Herkesin tabi ki bir tarafı da vardır. Ancak, milli iradenin yanında, doğrunun tarafı olmak, basın ahlakının da gereğidir.

Milletin çeşitli dertleri ve talepleri olur. Basın hem o talepleri yansıttığı gibi, yöneticilerin de millete mesajlarına ayna olur. Öyle olmalıdır. İşte bu yüzden basın özgür olmalıdır. Özgür basın, millete hizmet noktasında ortaya çıkan hata ve yanlışları ilgililere duyurur. Eğer basın özgür olmazsa, millet sesini duyuramazsa, toplumsal sorunlar daha da büyür. Basının özgür olmasında engel çıkaranlar da bir gün kendi sesini duyurma ihtiyacı duyar, ancak o zaman sesini duyacak basın da bulamayabilir.

Şimdilerde işte bu yüzden sesini duyurmak isteyen hemen herkes, artık sosyal medyayı kullanıp, sosyal medya üzerinden mesajlar vermeye çalışıyor. İşte bu yüzden doğru ile yanlış birbirine karışıyor. İşte bu yüzden gazeteler daha az okunur oluyor. İşte bu yüzden basına karşı da güven kaybı yaşanıyor.

Gazeteciler profesyonel haberci kişilerdir. Haberi kaynağından ve doğru verme adına önemli riskler de almak durumunda kalırlar çoğu zaman. Çoğu zaman da bu risk hayatlarına da mal olabiliyor. İşte bu yüzden milletin ve yönetenlerin aynası basına sahip çıkmak zorundayız. Basın özgürlüğüne sahip çıkmak, kendi sesimizi özgürce duyurmaya sahip çıkmaktır da aynı zamanda.

Gazetecilerin çalışma koşulları hiç kolay değil. Aldığımız haberlerin altında emek ve alın teri var. Trabzon- Bayburt sınırındaki ‘dünyanın en tehlikeli yolu’ seçilen, 3 bin 500 rakımlı Soğanlı Dağı’nda kar nedeniyle kapalı Derebaşı virajlarında yol açma çalışmasını  haber yapmak isteyen AA Bayburt Muhabiri Abdülkadir Nişancı, üzerine çıktığı kar kütlesi ile birlikte uçuruma düşmesi bunun en önemli kanıtı. İnşallah sağ salim bulunur. Bu olay bile gazetecilerin emeklerinin daha iyi bilinmesine nedendir.

Bu gazeteci arkadaşımız hemen her muhabir arkadaşımız gibi hem görüntü hem fotoğraf hem de haber yazma işini tek başına yapma gayretinde olduğunu buradan bilmeyenlere hatırlatmak isterim. Gazetecilik fedakarlıktır, ancak her türlü güvenceyi de hak ederler. Bu olayda acaba AA’nın hiç suçu yok mu?

Abdi İpekçi, Uğur Mumcu başta olmak üzere o kadar çok basın şehitlerimiz var ki, tek tek yazmaya kalksam sayfam yetmez. Hepsini rahmet ve minnetle anıyorum.

Diğer yandan, Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ, önceki gece bir TV’de katıldığı program sonrası Ankara’daki evinin önünde bir grubun saldırısına uğraması kabul edilemez. Gazeteci olarak buna sessiz kalamayız.

Şiddeti övemeyiz. Şiddet uygulayan kim olursa olsun adaletin önüne çıkarılmalıdır. Aksi halde herkes kafasına göre ceza kesmeye kalkar ki, o zaman da devlet töhmet altında bırakılabilir. Medeni insanlar haklarını adalet ile arar. Bunun dışındaki her türlü eylem yasa dışıdır ve kanunda da cezası vardır.

Başka bir bakış da şudur. Şimdilerde ‘Bu gazete nasılsa bizden’ mantığı ile bize yukarıdan bakan birçok siyasetçi türediğini söylemeliyim. Şahsen ben gazeteci olarak kimseden itibar beklemiyorum. Ancak, milletin ortak sesine saygı duyulması gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Bugün yok saydığınız basına yarın ihtiyaç duyarsınız.

Selam ve dua ile…