31 Mayıs’ta Fatih Camii’nden Edirnekapı’ya dev bir yürüyüş gerçekleşti. On binler terör rejiminin ‘iki güne unuturlar’ söylemine karşı adeta dev bir cevap veriyordu. Mavi Marmara şehitlerimize dua, Gazze için, Kudüs için, Filistin için izzetli bir tepki vardı orada. Yüzler gülüyordu yürürken. Arkadaşım Abdurrahman, eşim Şeyma ve kız kardeşi Büşra, 18 aylık oğlum Ahmet Yasir ile biz de katıldık bu kervana. Bu bir görevdi ve orada olmalıydık. Ahmet Yasir (nam-ı diğer gubidik) uyudu tabi. Mehterin yanından geçti yine uyanmadı. Sloganlar arasında arabasının içinde uykunun şefkatli kollarına çoktan bırakmıştı kendini.

Yürüyüş devam ederken 4-5 yaşlarında, kıvırcık, siyahi bir çocuğun hemen önümde, babasının omuzlarında yürüdüğünü fark ettim. Önce sataştım, sonra ilgisini çekmek için küçük bir Filistin bayrağı verdim; böylece arkadaş olduk. Adını sordum “Emin” dedi. Gölcük’ten babasıyla beraber yürüyüş için gelmişler. Burkina Fasoluymuş. Burnunu bana vermesini istedim “o sana küçük” dedi. “Ayakkabını bana ver dedim” güldü ufaklık. Bıcır bıcır bir çocuk. Ne gülmesi eksik oluyor ne de anlattıkları bitiyor. Çok da fotojenik haspam. Fotoğraf çektirirken daha da sempatik olmak için her şebekliği deniyor. Simit istedi bir süre sonra, babasına göz ucuyla bakarak. Babasının izniyle simidini aldım. Ama yalnız yemedi simidini. Bana ve Abdurrahman’a da verdi. Omuzlarımda keyfi gayet yerindeydi Emin’in.

O kadar çok boğuşmuşuz ki elde simit ve bayrakla, etraftakiler bizi izlemekten alamamış kendini. Sonradan Şeyma anlattı. Konuşa konuşa Edirnekapı’ya kadar gelince artık ayrılmalıydık. Omzumdan indirdim ve gitmem gerektiğini söyledim. Gitmemi istemedi. Çok sıkı sarıldı. Uzun uzun sarıldı. Öptü, öptü, öptü. Zor ayrıldık Emin’le. Allah’a hamd ettim. Afrika’dan kalkıp gelmiş bu insanlarla burada payitahtta ümmet olmanın mutluluğunu yaşadım. Allah sevgimize şahittir.

böyle güzel hikayeleriniz varsa

bize gönderebilirsiniz. adres burda bak guzelseyler@dirilispostasi.com