Bu hafta İstanbul Ticaret Odası, Dünya Pazarlama Zirvesi’nde önemli bir misafiri ağırladı. Pazarlamanın dünya çapında bir numaralı ismi olan Prof. Philip Kotler hafıza tazelememizi ve zihnimizde yeni ufuklar açılmasını sağladı. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç’in rehberliği ve İstanbul Ticaret Odası Genel Sekreteri Doç. Dr. Nihat Alayoğlu’nun destekleriyle düzenlenen zirve üç dopdolu oturumda gerçekleşti.
Haliç Kongre Merkezi’nde Salı günü düzenlenen zirveye katılım ve ilgi umduğumun çok üstünde oldu. İstanbul iş dünyasının önemli isimlerinin buluştuğu; işletme, pazarlama ve yakın alanlarda çalışan akademisyen ve uzmanların büyük ilgi gösterdiği Zirve, 5 binin üzerinde dinleyiciye yepyeni perspektifler sundu. Başından sonuna izlemeye çalıştığım bu programdan aklımda kalan önemli satırbaşlarını ve izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
Açılış konuşmasında Başkan Avdagiç, çağımızda pazarlamanın geldiği noktaya; işadamlarımızın üretebileceği marka ve değerlerin önemine ve bir marka olarak İstanbul’a; Türkiye’nin mutlaka dünyadaki ilk 100 şirketi arasında markalarının olması gerektiğine dikkat çekti. Ayrıca, bölgede İstanbul’un kadim tarihi kadar eski olan pazarlamanın geleceğinin de yine burada tasarlanabileceğini vurguladı. Gerçekten de Türkiye’nin en büyük markası olan İstanbul, bütün bölgenin ekonomi başkenti sıfatıyla bir dönüşümün sürükleyicisi olabilecek tek adres.
Çarşamba günü ise İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde Kotler’e Fahri Doktora Unvanı verildi. Ardından Kotler ve ekibinin akademisyen ve öğrencilerimiz için yeni perspektiflere kapı aralayan sunumunu izledik. Kotler, konuşması sırasında aslında çoğumuza rahatsızlık veren bir konuya dikkat çekti ve daha henüz havaalanında bile Türk markaları yerine İtalyan markalarını gördüğünü, fakat buralarda artık Türk markalarının olması gerektiğini vurguladı.
Kotler, markaların temsil ettiği bir arka planın olduğuna; bunun yanında firmaların topluma sosyal katkılarının olmasının beklendiğini; ticaretin insancıl ve toplumcu yanının ihmal edilmemesi ve sosyal meselelere duyarsız kalınmaması gerektiğine dikkat çekti. Diğer bir deyişle, bir firmanın yalnızca kar amacıyla ortaya çıkmasının artık cazip bulunmadığı tespitine özellikle işaret etti.
Nörobilim ve pazarlama ilişkisi, stratejik pazarlama ve pazarlamanın geleceğinin tartışıldığı bu iki günlük verimli beyin fırtınasının, İstanbul Ticaret Odası tarafından planlanan izleyecek program ve işbirlikleriyle sürdürülmesi halinde önemli bir anlayış değişikliği sağlayacağı ve çığır açıcı olacağı muhakkak.
İlk olarak kendisi dünya çapında bir “marka” olan Philip Kotler’in bizzat adının bir bilim adamı olarak “markalaşması” eşsiz ve imrenilesi bir sonuçtur. Bir bilim insanlarının yetişmesi, uygun ortamın nasıl sağlanabileceği; onların çalışmalarına değer verilmesi; adlarının ön plana çıkarılması ve markalaşması yaşadıkları devletler için büyük bir başarıdır. Bu düşünürlerin anlattıklarının önemli bir kısmını kaleme aldıkları ders kitaplarında bulmak mümkün olsa da doğrudan kendilerini dinlemek insana ayrı bir haz veriyor. Bir ismin markaya dönüşmesi sürecini bir örnek üzerinden görebiliyorsunuz.
Öncelikle bu önemli Zirve dolayısıyla, bu köşede daha önceki yıllarda dile getirdiğim markalaşmanın önemi konusunu kendim de hatırlamış oldum. Markalaşamayan firmalarımızın hem kendileri hem ülke ekonomisi için “kârdan zarar etmek” anlamına gelecek bir kaybı yaşadıklarını ifade etmek istiyorum. Bu yönde uygun ekonomik zeminin yeniden kurgulanması gerekiyor.
İkinci olarak markalaşmaya karşı haksız rekabetin hukuk yoluyla önlenmesi en temel gereklilik olduğundan, bu konuda Kanun koyucudan, hukuk uygulayıcılarına kadar herkeste ortak bir bilincin geliştirilmesi gerekiyor. Unutmamak gerekiyor ki, geçmişte tarihi İpekyolu’ndan Anadolu’ya, Avrupa, Rusya ve Afrika içlerine kadar ticaret yolunu başarıyla kullanan halklar, geçmişte kurdukları medeniyeti ve refahı büyük ölçüde bilime verdikleri değere ve güçlü ticaretlerine borçlular.
Yeni dünyada küresel ekonomide rekabetin gerekleri olan “markalaşma”yı sağlamak, büyük markalar ortaya çıkarmak, geleceğin dünyasında ayakta kalmanın yollarından birisi.
Bu sebeple, yeri geldiğinde mevzuattan ekonomik sisteme, eğitimden finansa kadar her konu, bilime, ticarete, teknolojiye, toplam kalite artışına ve özellikle markalaşmaya ön açan destek araçlar olarak kullanılmalıdır.