Kierkegaard’ın da dediği gibi “Akıl azaldığı oranda kaygı da azalır.” Kaygıyı ortadan kaldırmanın yolu aklı yeniden ‘sisteme’ dahil etmektir.
İşte Türkiye’nin farkında olarak ya da olmayarak yaptığı, yapmaya çalıştığı şey tam olarak budur.
Bir zorba/barbar eliyle dünya yeniden karanlıklar çağına itiliyor. Türkiye dışında sesini yükselten yok. Yani dünyayı yok etmek isteyen ahmaklar sürüsünün karşısında dimdik durabilen tek ülke Türkiye…
Tanpınar, ‘Mahur Beste’nin bir yerinde “Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur” der.
Hiç kimse anlamasa da bu milletin bozulmama sırrı budur.
Büyük Şeytan’ın nöbetçi sahibi Trump, yanlışta ısrar etmeyi sürdürüyor. “Türkiye uzun süredir bir sorun. Pastör Brunson’u çok uzun süre önce geri vermeliydiler ve bence Türkiye çok çok kötü davrandı, henüz bu iş bitmedi. Oturup bunu kabul etmeyeceğiz. İnsanlarımızı alıkoyamazlar, dolayısıyla ne olacağını göreceğiz” gibi akılsıza bir mantıksız gelen cümleler kuruyor. Daha önceki cümleleri gibi…
Ayağına kovboy çizmesi giyerek kıtanın bütün yerlilerini katletmiş, gücü yetenin tepesine binip kendi refahı için iliğine kadar sömürmüş, gücü yetmediğini yüzyıllardır tehdit ederek haydutluk yapmış bir devletin başkanı…
Vatikan’ın bile sahip çıkmadığı bu rahip bozuntusuna neden bu kadar sahip çıkıyor? Mesele bu kadar basit mi?
Dünya politikasını kendi belirliyor. Gümrük vergileriyle oynuyor. Darbe yapmak istediği ülkeden satın aldığı piyonları besliyor. Turist vizesiyle ülkesine gelenleri uyduruk gerekçelerle hapse tıkıyor. Tipini beğenmediği hiç kimseyi topraklarına sokmuyor. Dünyanın bütün değerli kaynaklarını sömürüyor. Oyun sahası yaptığı ülkelerde yönetimleri değiştiriyor, buralara kendi ajanlarını yönetici olarak atıyor. Libya, Mısır, Tunus örneğinde olduğu gibi… Sıkılınca ve menfaati bitince bu ülkelerde vahşice darbeler düzenliyor. Bütün deliller ortada iken darbe fitili olarak ateşlediği FETÖ lideri gibi asrın canisi ve onun suç şebekesini ülkesinde en üst düzeyde koruyor. Stratejik ortağı olarak gördüğü ve stratejik işbirliği yaptığı Türkiye’yi stratejik hedef tahtası yapıyor. Yetmezmiş gibi Türkiye’ye savaş ilan eden YPG, IŞİD, SDG gibi kendi kurduğu unsurlara strateji ve silah hamiliğinden vazgeçmiyor. Mısır’da darbeci Sisi’nin 50 binden fazla insanı tutuklamasına göz yumuyor. Irak’ta, sahiplerine satın aldığı Arabistan’da acımasızca yürütülen toplu idamlara ses çıkartmıyor. Yemen’de çoluk-çocuk demeden katleden Suudi aptallığını alkışlıyor. Başta Gazze olmak üzere kadîm Filistin topraklarındaki Siyonist işgali alkışlıyor; hatta destek bile veriyor. Kuzey Kore’ye, Katar’a ve ‘yemek’ istediği başka ülkelere parmak sallayıp istediğini aldıktan sonra havlamayı bırakıyor. Menfaatlerine uygun hareket etmiyor diye Venezuela, Meksika, Filipinler gibi ülkeleri kapana kıstırıyor. Soğuk Savaş düşmanı Rusya’ya ve Çin’e aba altından sopa gösterip İran, Hindistan ve Türkiye’ye ekonomik terör darbesi yapıyor. Arakan’da mazlumların boğazlarının satırlarla kesilmesini sadece izliyor…
Bütün bunlar ve daha da fazlası olup biterken…
Türkiye de tıpkı başka ülkeler gibi… Kendi ulusal güvenliği ve çıkarları için birtakım tedbirler alıyor. Ama bu arlanmaz embesil, “Olmaz!” diyerek kapıları sürgülemeye çalışıyor.
Adaletin rengi, ırkı, dili, dini olmaz. Çünkü mülkün temeline adaleti koyan Malik’tir. Gün gelecek kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak. Soysuzlara zağarlık yapanlar da bedelini ödeyecek.
Nasipse devam edeceğiz…