Bu başlık çoğunuza yabancı gelmeyecektir. Bir film isminde olduğu gibi aslında pek çok alanda maalesef birileri “kendi aralarında top çevirme” gayretinde.  “Dar alandaki bu kısa paslaşmalar”dan şikâyet etmeyen yok gibi.

Yakın dönemdeki en büyük ihanet hareketi olan FETÖ aslında bu konuda çok mahirdi. Belki de bizim geçmişimizde ve kültürümüzde bu denli yer tutmayan bu “tarz” insanlara öğrettiği veya bulaştırdığı en büyük illetlerin başında geliyor.

Güce göre konumlanma, güçlünün ve zenginin yanında yer alma, zeki ve başarılı insanlarla haşir neşir olma ve en sonunda da gücü ele geçirince kendinden gayrı gördüklerine her türlü muameleyi layık görme.

15 Temmuz ve FETÖ bize büyük bir ihtar olması gerekirken hâlâ olmuyorsa çok büyük bir sorunumuz var demektir.

Daima kaybedilen nesillerden bahseder dururuz. Bu her söylenildiğinde “bir nesil” daha çoktan kaybedilmiş oluyor. Bu şekilde daha kaç nesil kaybedeceğiz ben de bilmiyorum. Böyle bir lüksümüz ve dahi hakkımız var mı orasını tartışmaya bile gerek yok.

Bizim bu dünyadaki ana ölçümüz Kur’an’ı Kerim ve onu bize hemen her şeyi ile aksettiren Hz. Peygamber’in(sav) mütevatir sünneti.

Bir şeyi yaparken dünyevi anlamda bazı kazanımlar elde etmek değildir bizim gayemiz; bazı şeylerde dünyevi anlamda kazanımlar elde edemesek de İslam’a uydun hareket etmektir. İlle de o anki şartlarda bir şeyler elde edeceğiz, kazanacağız diye bazılarının yaptığı gibi “amaca giden, götüren her yol mubah” yanlışına düşemeyiz; düşmemeliyiz.

Tarihte yaşanan yanlış ve talihsiz hadiseler ibret alınmadıktan sonra ne işe yarar?

“Su-i misal emsal olmaz” Bizler kötü örnekleri kendimiz için kıstas asla kabul edemeyiz.

Elbette herkesi ve her kesimi suçluyor değilim. Fakat başta siyasiler olmak üzere çeşitli cemaat, tarikat ve STK’ların mütemadiyen kendi aralarında ısrarla top çevirmesinden rahatsız olup dışlanan, yüreğinde ümmet şuurundan başka hiçbir aidiyeti olmayan, herhangi bir grup, dernek, vakıf, cemaat veya parti müntesibi olmayanlar “biz kimin adamıyız, o halde biz ne yapalım” diye sormaktan kendilerini alamıyor.

İyi şeyler yaptıklarını zannederek “Dar alanda kısa paslaşmalar” yapan kişi ve kesimlerin bundan vazgeçmeleri en doğrusu olacaktır.

Yine bizim geleneğimizde olmayan “Uluorta herkes ağzına geleni söylemeyip birbirini ölçüsüzce eleştirmesi” de şu günlerde en çok muzdarip olduğumuz hususlardan.

Kelime bulmakta zorlanıyorum da neye sığar bilmiyorum. Normal şartlarda bizden kimsenin ağzından çıkmayacak, ağzına yakışmayan ithamlar çok kolay söylenir olması, diğer bir tabirle ağızların yalama olması umarım geçici bir durumdur.

Hepsinden daha korkuncu tüm yukarıda ele almaya çalıştıklarımın bir alışkanlık, bir adet halini alması. “Mahalle büyüdü, genişledi: biz de sizin mahalledeniz artık” denildiği ortamda hiç kimse “linç” kültürüne katkıda bulunmamalı, ateşin altına odun taşıma gayretinde olmamalı.

Daha güzel günler umuduyla güzellikler sizinle olsun…