Etkin pişmanlıktan yararlanan hukukçu, gazeteci, iş adamı, sporcu vs.lerin ifadeleri ortaya çıkmaya devam ediyor. Bunca zamandır FETÖ’nün onca yaptığı şeylere gözü kapalı destek verip her şeyi yapanlar her ne hikmetse 15 Temmuz darbe girişimi sonrası “Bunların böyle olduğunu bilmiyordum. 15 Temmuz gözlerimi açtı” kampanyasına devam ediyor.

Pek çoğunda ortak cümleler “Ben bunları dini bir organizasyon, hizmet hareketi sanıyordum. Altın nesil değil katil nesil için çalışıyorlarmış. 15 Temmuz darbe girişiminde gözlerim açıldı, gerçek yüzlerini gördüm” oluyor. Nazlı Ilıcak’tan tutun da Ali Bulaç’a, HSYK Üyeleri’ne varıncaya değin pek çok kişi birden gerçekleri görmeye başladı.

Tam da burada şunu sormak lazım: Acaba hakikaten gerçekleri görmeye başladılar mı, yoksa yine yeni bir oyun mu? Gerçekleri görmek için ille de 246 şehidin ve bin 500’ü aşkın gazinin kanının akmasına mı gerek vardı? Bu şer hareketindekilerin gözünün gerçekten açılması için daha ne kadar kanın akması gerekiyor?

İşin en acı bir başka yanı ise hala gerçekleri göremeyecek kadar körleşenler sadece çok özel ortamlarda farklı tarihler vererek “22 Kasımı bekleyin”, “Göreceksiniz Aralık ayında biz içeriden çıkacak ve bize bu zulmü reva görenleri içeri tıkacağız” deme pervasızlığını ve körlüğünü gösterebiliyorlar.

Ayrıca “sırra kadem basma” olarak tabir edebileceğimiz “GAYUBET” (göz önünde bulunmama) FETÖ tarafından ByLock’tan son talimat olarak örgüt üyelerine verilmiş.

Üyelerinden delilleri yok ederek kaçmalarını da isteyen örgüt muhtemel gözaltına alınma durumunda sessiz kalmaları, suçlamaları reddetmeleri, hedef saptırmaları, işleri olabildiğince içinden çıkılmaz bir hale sokmaları yönümde talimatları ortada.

Kendilerince çok üst düzey elemanlarını zaten yurt dışına kaçırmışlardı. Bunlara mülteci kılığında Yunanistan’a kaçmaya çalışırken yakayı ele verenler eklendi. Yurt dışına kaçıramadıkları veya kaçırmaya layık/gerek görmediklerine ise “sessizliğe gömülün”, izinizi kaybettirin talimatıyla gelecekle alakalı planlarına devam ediyorlar.

Tutuklanarak cezaevine konulanlara verilen psikolojik destek ise hayret verici. “Bu zavallı, gariban, biçare, karıncayı bile incitmeyen (!)  insanları neden tutuklayıp zindanlara (dikkat edin cezaevi değil zindan tabirini kullanıyorlar) atıyorlar. Hiç alakasız insanlar çoluk çocuk mağdur ediliyor, açlık ve sefalete itiliyor” söylemini habire yayıyorlar.

Bir de ByLock’u değersizleştirme çabaları var.  Adamın biri sırf bu iş için koşa koşa Amerika’dan gelip Hürriyet’e mülakat vermiş. “Aslına bakarsanız ByLock’u ben buldum. Keşke bulmaz olaydım. İşe yaramaz bir program. Zaten artık kullanımdan kalktıydı. Hem bunu kullananların hepsi FETÖ’cü falan da değil” demeğe getirmiş.

Yani tam da “fareye bek fareye” deyip sünnet işini halletme olayında olduğu gibi dikkatleri başka yöne çevirerek ilginin asıl gizlemeye çalıştıklarından uzaklaştırılması olayı. 15 Temmuz gazisi Safiye Bayat’ın şu sözlerini asla unutmayın: “Cezaevindeki bir gardiyan FETÖ’cü zalimlere göz ucu ile dahi merhamet gösterirse o da zalimdir. Zindanın en zindanına gömsünler onları”…  FETÖ dahil tüm şer odaklarının hiç vazgeçmeyecekleri aşikâr.  Hala amaçlarına ulaşmak için her yolu denemeyi bir mecburiyet kabul edenlere karşı bir anlık zafiyet çok ciddi sonuçlar doğurur.

Güzellikler sizinle olsun.