Avrupa 1500 yıllık baskıcı sosyo-genetik kodlarına geri dönebilir. 1789 Fransız ihtilaline denk gelen sanayi devrimiyle birlikte sömürgecilik sayesinde Avrupa’nın elde ettiği sermaye zenginliği ve teknoloji üstünlüğü azalamaya başladı. Esas olarak bu iki temel üzerine inşa edilen günümüzün geniş Avrupa toplumları, değişimi ve bu değişimin getirdiği dönüşümü anlamakta zorlanıyor. Dünyada artık sömürmeleri oldukça zor yeni ekonomik, siyasal ve askeri güç merkezleri ortaya çıkmış durumda. Çok uzun bir zamandır sömürdükleri Afrika ve Ortadoğu’da ise daha fazla alabilecekleri bir şey kalmadı. Ama hayatı belirli bir seviyenin üzerinde yaşamaya alışmış, zenginliği özümsemiş kitleler, bu zenginliğin artık alışılagelmiş eski zenginlik olmadığının farkında olamadıklarından sarı yelekler giyerek devletlerinden talepte bulunmaya devam ediyorlar. Dün Fransa hükümetinin yaptığı açıklamada protesto gösterileri nedeniyle yaşanan kayıplara bağlı olarak Fransa ekonomisinin durgunluğa girebileceği ifade edildi. Avrupa’daki olayların yaygınlığı aslında durgunluğun da ne kadar yaygın olduğunu bize gösteriyor. Dolayısıyla krize evrilmiş görünen bu sorunu sadece sarı bir yeleğe indirgemek yanlış olur.

Artık Fransa’yı aşan ve Avrupa’ya yayılan olaylara biraz daha yakından bakacak olursak yeni şeyler de görebiliriz. Bunlardan bir tanesi psikolojik olarak yalnızlaşan ve izole olan Avrupa toplumlarındaki bireylerin uyuşturucu ve teknolojiye olan bağımlılıklarının artışıyla birlikte, sosyal medya araçları vasıtasıyla daha kontrol edilebilir hale gelmeleridir. Enerjik ve iyi çalışılmış etkili simge, sembol, kelime, harf, şekil, emoji gibi öğelerle bireyler üzerinden amaca yönelik yeni ve yönlendirilmiş kitlesel bilincin oluşturulabildiğine şahit oluyoruz. Günlerce Fransız istihbaratının ve güvenlik bürokrasisinin Sarı Yelek organizasyonunda örgütün liderini ve alt unsurlarını aramalarının boşa çıkması bu nedenledir. Çünkü lider ve organizasyonun diğer alt unsurları sanaldır ve ağırlıklı olarak Fransa dışında bulunmaktadır. Yine dün Fransa dış işleri bakanı tarafından ABD başkanı D.Trump’a ABD’nin Fransa’nın iç işlerine karışmaması yönünde yaptığı beyanat da bu durumu doğrular niteliktedir. Bunun panzehiri ise toplumsal değerlerdeki erozyonun önlenmesi, bireylerin toplum içinde yalnızlaşmaları ve izole olmalarının önüne geçilmesi, ulus olarak aramızdaki bağları daha da güçlendirecek başta TRT olmak üzere milli ve yerli görsel ve yazılı medya araçlarının iletişim etkinliğinin arttırılması olabilir. Bununla beraber sosyal medya ortamlarında özgürlüklerin kısıtlanmadan zararlı yayın ve unsurların kontrol edilmesi ve önlenmesi önem arz etmektedir.

Konunun bir diğer önemli yönü de kitleleri kontrol eden güçlerin aslında devletleri paravan olarak kullanan lobi güçleri olduğunun görülmesidir. Lobilerin ellerinde araçsallaşan devlet aygıtları sonuçta toplumun yararını değil kendi amaçlarını gerçekleştirmek için çalışan yapılardır. Ve bu yapılar mevcut devlet görüntüleri üzerinden dünyayı yönetmektedirler. Toplumların değil küçük lobi guruplarının çıkarları öncelendiği için de dünyadaki kriz alanları asla sona ermez. Her geçen gün daha da genişleme eğilimi gösteren Fransa’daki olayların aslında dünyayı yöneten ve kendi dominant hâkimiyetlerini kurma peşinde olan küresel lobilerin hesaplaşması olarak okunması bu açıdan önemlidir. Zira her geçen gün artan durumsal farkındalıklarına bağlı olarak direnişleri de muhtemelen artacak olan Avrupa’daki göstericilere karşı şu anki devlet sistemlerinin daha da otoriterleşmeleri ihtimal dahilinde görünüyor. Bu durumun ise AB’nin parçalanma sürecini hızlandıracağı açıktır. Sonuçta emperaylizm kendi kuyruğunu ısırmaya çalışıyor.

Türkiye açısından durumu değerlendirecek olursak, öncelikle iç yapışıklığı ve toplumsal değer sistemleri başta Avrupa olmak üzere diğer toplumlara göre daha yüksek olan Türkiye, adeta artık bu tür çözücü eylem ve faaliyetlere karşı bağışıklık kazanmıştır. Bu nedenle kimse Türkiye’de sarı yelek, mavi pantolon vs. benzeri bir hareket beklemesin. Elbette ülkemize yönelik tehdit ve tehlikeler azalmamıştır ama buradan hareketle Fransa’daki olayların Türkiye’ye sıçraması gibi bir analojiye gitmek son derece yanlış olur. Yıllarca PKK, FETÖ, PYD, DAEŞ gibi iç ve dış hainlere karşı mücadele eden şehitler ve gaziler veren, gezi eylemleri ve 15 Temmuz gibi haince kalkışmalar karşı kahramanca direnen ulusumuz, artık geçmişten çok daha güçlü ve bu tür ayrılıkçı ayrıştırıcı olaylara karşı son derece bağışık bir durumdadır.

Burada dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri de ABD ve Avrupa’nın geçmişe göre istikrarsızlaşmaya başlaması, gelecekte yükselen bir değer olarak Türkiye’nin önemini daha da artıracak, Türkiye için daha büyük fırsatların ortaya çıkmasına yol açabilecektir. Türkiye buna hazırlıklı olmalıdır. Özellikle TSK içindeki FETÖ temizliği ile eş zamanlı olarak polis, yargı ve bakanlıklar olmak üzere devletimizin diğer kurumlarındaki temizliğe önem verilmelidir. Ayrıca şu an uzak doğu ülkelerinde olduğu gibi eğitimde disiplini sağlayacak revizyonlar düşünülmeli ve başta bilim olmak üzere kendini işine ve ülkesine adayacak insanların yetiştirilmesine odaklanılmalıdır. Bu arada ocak ayı sonunda Akdeniz’de sondaja başlayacak ikinci gemimize de şimdiden başarılar diliyorum. Allah muvaffak etsin.