Ansızın, kızıl bir şafak vaktinde kapım çalabilir. Apar topar polis arabasına bindirilip nezarethaneye şutlanabilirim.

Sonra dalavereden bir mahkeme ve ardından kodes…

Çok şükür yaşamadım böylesini.

Muhtemelen şundan:

Ne terörist çizgisi beğendim Ekrem İmamoğlu gibi ne Batı kürsülerinde ülkemi kötüledim. Ne ağaç bahanesiyle oligarşik sermayenin sokak propagandalarına meze oldum ne de Fethullah Gülen’in ayakkabı kutularıyla ahlâk pazarladım. Ne ‘’tiyatro’’ dedim kanlı darbelere ne de PKK/YPG’yi savundum. 15 Temmuz’da F16 tecavüzlerine uğrayan benim.

Diyarbakır’da anneleri kollayan benim. Hiçbir zaman ‘’hocaefendi’’ demedim papaz takkeli namussuzlara. CHP ve HDP’nin tutkulu flörtünü hiç onaylamadım. Ne İYİ’lik adıyla Pensilvanya üretimi bir Türkçülük tasladım ne de Kemalist ideolojilere dayanıp mukaddes doğradım.

‘’Erdem’’li tavırlar takınıp İran’a ajanlık yapan da ben değildim. Amerikan battaniyelerine ‘’can’’ yeleği diye sarılıp devlet sırlarını basına servis etmedim.

Yahut ‘’Türkiye DEAŞ’a silah yardımı yapıyor’’ haberleri yazmadım Alman malı post-modern daktilolarımdan. Altan kardeşler gibi, ‘’darbe için kaşınıyor’’ tonunda tehditler savurmadım devlet başkanına. Nazlı nazlı, ‘’Türkiye Cumhuriyeti saltanatı yıkılacak’’ zılgıtları çekmedim FETÖ’nün televizyonlarında.

Sözcü’den, Cumhuriyet’ten, Hürriyet’ten tetikçilik kokan satırlar sunmadım kamuoyuna.

Bülent Arınç değilim mesela; benzinlikte pompa tutan bir Danıştay üyesini gördükçe acı duymuyorum. Facia olarak nitelendirmiyorum KHK’ları. Yüksek İstişare Kurulu’ndan maaş almıyorum Arınç gibi ama alsaydım da onun gibi yapmaz, paramın yarısını KHK mağdurlarına vereceğimi söylemezdim. Bu arada Arınç’ın damadı da değilim.

Akdeniz’deki haklarımızı, yerli sanayi projelerimizi, Türkistan’ın doğusunu, Suriye’nin kuzeyini, Filistin’i, Mısır’ı, Keşmir’i, Kıbrıs’ı inkâr etmedim. İngiliz/Siyonist lobisine her zaman düşman oldum. Moskof’a yanlamadım. Vehhabi kabilelere sırıtmadım.

Bahsettiğim ve bir o kadar bahsetmediğim ne kadar kötülük varsa hınçla karşısında durdum.

Evet eleştirdim, yeri geldikçe eleştirmeye de devam edeceğim.

Fakat hiçbir zaman bayrağıma yüz çevirmedim. Safımı kaybetmedim.

Tarafsızlığa sığınmadım. Pire için yorgan yakmadım. Kültürün iktidarından kovuldum. Konjonktürler çoğu zaman yalnız bıraktı beni. Politik iktidara da yaranamadım. Sakalım ve kıyafetim yüzünden taciz edildim. Metroda yüzüme tükürüldü. Yandaş kaşeleriyle doldu üstüm başım. ‘’Çomar’’laştım.

Yine de görmezden geldim. Her itilişte devletimi sahiplendim.

Vatanıma ihanet etmedim.

Evet, muhtemelen bu sebeplerle özgürüm şu an. Bu sebeplerden dolayı hüküm giymedim. Mükafatım bu olsa gerek.

İyi hoş da kardeşim…

Tüm o rezillikleri, hainlikleri meslek belleyenler de benimle birlikte dışarıda. Kimisi daha demir parmaklığın tadına bakmamış üstelik. Bazısını da biraz dokundurup salıveriyorlar aramıza. Bu arada da kaçan kaçıyor yurtdışına. Hele siyasal ayağa hiç sıra gelmiyor.

Sahi, merak ediyorum:

Tam olarak neye demokrasi, özgürlük, adalet filan diyoruz biz; benim dışarıda olmama mı ‘’onlar’’ın dışarıda olmasına mı?