Dine hizmet ettiklerini zannediyorlar hem de din terbiyesi almadan…

Asrın mağdurunun bir sözü var: “Bid’atlar ile günahlar ile dine hizmet edilmez. Eğer bu mümkün olsaydı; Ehlisünnet vel cemaat 1437 senedir 72 fırkayla mücadele etmezdi”. Aslında sözün özü bu değil mi?

Kullu bid’atin dalaletun ve kullu dalaletin finnar”  yani : “Her bid’at dalalettir ve her dalalet (sahibi) ateştedir” hadisi şerifindeki tehlikeye kulak vermeyen bu taife; din adına dinsizlik yaparak yorucu amel yapmaktan başka bir işe yaramıyor.

Çok yazık…

Amerikalı bir yetkili seneler önce Orta Asya’dan Türkiye’ye doğudan giriş yaparken dinde tahribat adına şu tarihi sözü söylemişti: “Biz İslam âleminde, İslamiyetsiz bir Müslümanlığı, Risale-i Nursuz bir Nurculuğu ve tasavvufun hakikatinden uzak bir tarikatı yerleştirmeliyiz.” Şimdi din adına yapılan planı anladınız mı?

Aslında Bediüzzaman Said Nursi hazretleri ta 1950 yılında bu tehlikeden haber vermişti. Diyordu ki“Şimdiki atılan tohumlar ıslah edilmezse, tokatlar pek dehşetli olacak”. Bu söz ile o zamanki devlet erkânına 1971 yılında bid’at mesleğinde zirve yapan FETÖ’yü ve onunla ile başlayan “izm” yani bid’at tehlikesini haber vermişti.  Fakat kulaklar sağır, gözler kör, diller ise laldı.

O zamanlar devlet dine sahip çıkmadı, din devlet eliyle tatbik edilmedi ve doğru İslamiyet anlatılmadı. Sonuçlar ise herkesin malumu… Arif Nihat’ın dediği gibi: “Bize nazar oldu, Cumamız Pazar oldu. Ne olduysa bize, azar azar oldu.”

Din-i İslamın aslı semavi olduğu gibi; onun tebliğ ve icraat şeklide semavidir. Yani, nasıl ki bu din Allah tarafından indirilmiş ve Hazret-i Peygamberin aracılığıyla bizlere izah edilmiştir; öylede bu dinin tebliğ şeklide Şari-i hakiki(Hakiki kanun koyan) olan Allah tarafından bizlere bildirilmiştir. O halde, bu dini tebliğ etmek hususunda Hazreti Peygamber (asm) nasıl bir yol takip etmiş ise, o yol takip edilmelidir. Tebliğ hususunda diğer metotlar ve uygulamalar bütünüyle yanlıştır. Yani; Resul-i Ekrem (asm)’in caddesi olan sırat-ı müstakimden çıkmaktır.

Bid’at; yeni olan ve bulunmayan şey demektir. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerimde : “Bu gün sizin için dininizi kemale erdirdim” diyor. Bu ayetin hükmünce Kitap ve Sünnetteki bir asla dayanmayan her yeni icat bid’attır.  Eğer din kemalde olmasaydı; sonradan gelen yeniliklerle kemale erdirilebilirdi. Mademki din kemale ermiş, o zaman kemalin üstündeki her ziyadelik noksanlıktır. Aslı Sünnette bulunmayan her yeni icat Sünnetteki bir aslı kaldırmaktadır. Onun için bid’at ve dalalet olur. Dünyevi meselelerde ise yenilikler bid’at değildir

Aslı Sünnette bulunan, fakat sureti bulunmayan yenilikler ise; bid’at değildir. Mesela sonrada icat edilen minare ve talim ve tedrisat hususunda yapılan yenilikler gibi. Mesela evliyanın virdleri, duaları ve adabları gibi. Bununla birlikte sureten yeni olan bir şeye buda bid’attır demek ifrattır. Yani bir şeyin sureti olmasa dahi aslı dinde varsa ona bid’at denmez. Her yeni şey Bid’at derken, aslı sünnette olmayan yenilikler demektir.

Mesela Peygamberimiz zamanında minare yoktu. Bu bid’atmıdır? Değil; çünkü aslı sünnette vardır. Çünkü o zamanlar müezzin ezan okurken yukarı çıkıyordu.

Mesela Doğum için Mevlit okunması bid’at değildir. Sureti sünnette yoktur ama aslı vardır. Peki, aslı nedir? Peygamberi (asm) meth eden şiirleri ve kasideleri başta Hasan bin Sabit gibi sahabeler söylerdi.

Hem yine düğünler neşe zamanı olduğu için, onlarda da mevlit okumak güzel bir adettir bid’at değildir. Ancak ölüm günü için mevlit okumanın; yast vaktinde insanları toplamanın, sünnette aslı yoktur. Bilakis yasak vardır. Bunun adı bid’ayı kabiha diye fıkıh kitaplarında beyan edilmiştir.

Haftaya devam edecek…

Fiemanillah…