Bu topraklarda genel anlamda tecrübe, sırasını sessizce beklemek anlamına gelir: “Herkes sırasını bekleyecek kardeşim!”

Siyaseti, iktisadı ve hatta dini dahi,tecrübeyi anlamadan açıklayamayız. İşler tecrübe çerçevesinde yürür, tecrübeliler yürür. Daima yürür…

Yediden yetmişe herkes sırasını bekler. Muhalefetin anlamı da, iktidar sonrası için sırasını bekleyen oluyor. Muhalif, kelime anlamı olarak ardıldır, haleftir. Halef muhalefetse selef de iktidar olacak doğal olarak.

Hal bu iken toplumun muhalefetten farklı projeler, politikalar üretmesini beklemesi ise hep nostaljik veya öykünme olarak kalacaktır. Çok nadir zamanlarda nadir insanların sırasını beklemediğini de göreceğiz. Bunlara doğal lider diyoruz; Erbakan ve Erdoğan gibi. Ama unutmayalım, istisnaların kaideleri bozmadığı da yine bu toprakların en başat kuralıdır.

Klasik zamanlarda tarikatlarda şeyh vefat etmeden halifeliğiniz devam eder. Ustanız (üstadın galatı) icazet vermeden kalfalığınız (halife) bitmez ve usta olamazsınız. Medresede üstaduygun bulmazsa halifelikten üstadlığa terfi edemezsiniz vs.

Bütün bu hiyerarşik olarak yukarıya doğru yürüyüşlerde sizden yeni bir şey beklenmez. Ama hiç mi bir şey beklenmez? Beklenir tabi. Beklenenler; ezberini (diskur) iyi yapmak, ezber dışındaki sessizliğini korumak ve en önemlisi beklemektir, beklemeyi göze almaktır. Ama öyle böyle beklemek değil. Beklemenin olgunlaştırıcı, yetkinleştirici tarafları üzerinde tefekkür de etmelisiniz: Ustanızın (üstadınızın) bir bildiği muhakkak vardır ve size o bilgeliğinden birkaç örnek de zaman içinde gösterilecektir.

FETÖ meselesini de bu çerçevede düşünebiliriz. Erdoğan gibi gerçek bir lider çıkıp FETÖ’ye karşı mücadeleyi başlatmasaydı, siyasi bürokrasiyi bir üst veya hayâl bile edemeyeceği mevkilere gelmek için sırasını bekliyor olarak izleyecektik. Çünkü tecrübeli idiler, beklemeyi gerçekten biliyorlardı.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler adlı eserinde, tecrübe konusundaki düşüncelerini şöyle anlatır roman diliyle: İsabetli tek bir hareket veya fikri olmadığını, her gün olayların yumruğuyla yeni baştan bir daha öğrenen bir toplulukta, bu tecrübe kelimesinden ne kastedilirdi, bunu çok sonra anladım. Meğer bu tecrübe denen şey, bizim kitaplarda öğrendiğimiz anlamından çok ayrı bir yerde kullanılırmış. Onun asıl anlamı, dünya işlerinde bir nevi sinizmi benimsemek, onun için de dört tarafını iyice kollayarak, kimseyi rahatsız etmeden, büyüğü kuşkulandırmadan, küçüğü sabrın sınırına getirmeden rahatça, bol ve gösterişli bir şekilde yahut amaçsızca yaşamak, hayat yolunda her gelişmeden yararlanarak ilerlemek, yürümek ve yürümek… Ev, daire, villa, şirket sahibi olmak imiş.”

İyi de, tecrübeden sadece bunları mı anlayacağız? Elbette hayır. Tecrübenin gerçek anlamını sonraki yazımızda irdelemeye devam edelim…