Kıymetli Dostlar;

Geçtiğimiz hafta sizlerle Lozan Barış Antlaşması öncesinde yaşanan gelişmeleri konuşmuştuk bu hafta yine Lozan Barış Antlaşmasını konuşmaya Lozan Masasında yaşananları ve antlaşma maddelerini değerlendirmeye devam edeceğiz.

Özgür Ayasofya İçin Bir Teşekkür…

Biliyorsunuz ki geçtiğimiz Cuma günü 24 Temmuz’da ülke ve millet olarak tarihi bir gün yaşadık. 86 yıl önce Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilen Ayasofya Camii tekrar alınan bir kararla özüne döndürüldü ve Ayasofya-ı Kebir Camii Şerif’inde ilk Cuma Namazını kıldık.

Elhamdülillah…

Biz Ayasofya ile alakalı olarak söylenmesi gereken, yazılması gereken birçok şeyi yine bu sayfamızda kaleme almıştık. Ancak üç kuşaktır hasretle beklediğimiz bu günü yaşamamıza vesile olan, en başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve onun yol arkadaşlarına, Ayasofya Davasını her zaman milletin gündeminde tutan, Ayasofya’nın sadece bir cami olmaktan öte İslam dünyasının tekrar ayağa kalkması için bir nişane olduğu gerçeğini bizlere öğreten Rahmetli Hocam Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a, Ayasofya’nın cami olması için yıllarca mücadele veren ömrünü bu davaya adamış tüm büyüklerimize bir kez daha candan ve en kalbi duygularımla teşekkür ediyorum. Allah hepsinden razı olsun…

YENİ TÜRKİYE’NİN BEKA MÜCADELESİ

Şimdi gelelim konumuza. Lozan Masasında neler yaşandı?

Geçtiğimiz hafta Londra Konferansının asıl amacının aslında bize tekrar Sevr Projesini kabul ettirmek olduğunu söylemiştik. Nitekim Sevr Projesinden sonra Sevr’i tekrar kabul ettirmek için ilk girişim pek de olumlu sonuçlar vermemişti. Konferanstan İtilaf Devletleri istedikleri sonucu alamamış olmalarına rağmen Yunan kuvvetleri güçlerini toplamak adına bir zaman kazanmış olmuştu ki zaten Kütahya – Eskişehir Muharebeleri bunun açık örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak topyekûn savaş çağrısından sonra Türk milletinin azim ve gayretleri doğrultusunda Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk birlikleri Sakarya Muharebesinde Yunan kuvvetlerini püskürtmüş Büyük Taarruz ile de son noktayı koymuşlardı. İmzalanan Mudanya Ateşkes antlaşması ile artık cephede savaş bitmiş masa başında diplomatik savaş dönemi resmen başlamıştı. Bu arada saltanat kaldırılmış Türkiye toprakları ile alakalı tek yetkili BMM konumuna gelmişti. İşte Lozan Barış Antlaşması diplomatik savaş döneminde yeni Türk devletinin bundan sonraki süreçte neler yapabileceğinin bir göstergesi olması hasebiyle hem itilaf devletleri açısından hem de yeni Türk devletinin beka mücadelesi açısından oldukça önemli bir yere sahipti.

BİRİNCİ BMM VE MİSAK-I MİLLİ

Sevr Projesi Osmanlı Devleti’ne de, Yeni hükümete de Londra da da, Paris görüşmelerinde de kabul ettirilemedi. Hatta Lozan görüşmeleri de bu doğrultuda kesintiye uğradı. Birinci dönemdeki görüşmelerde, Türk tarafı İngiltere ile Musul ve Boğazlar, Fransa ile kapitülâsyonlar, Suriye sınır ve imtiyazlar, İtalya ile ise kapitülâsyonlar, adalar ve kabotaj gibi konularda büyük bir çatışma içine girmişti. Ayrıca Yunanlılar da tamirat, Trakya ve mübadele sorunlarında zorluk çıkarmışlardır. Özellikle Birinci BMM mebuslarının Misak-ı Milli üzerine ettikleri namus ve şeref sözleri ülke düşman işgalinden tamamen kurtulana kadar canları pahasına savaşmaya yemin etmeleri bu durumu kabul edilemez hale getiren en büyük unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Peki ya sonra üzerine namus ve şeref sözleri verilen Misak-ı Milli den bu kadar taviz neden verildi?

Taviz diyoruz çünkü antlaşma maddeleri incelendiğinde göreceksiniz ki Misak-ı Milli de sınırlarımız içerisinde yer alan birçok nokta Lozan Antlaşması ile sınırlarımız dışında kalmıştır. Nedeni çokta zor değil aslında Misak-ı Milli üzerine söz veren ülkeyi düşman işgalinden kurtaran mebusların büyük çoğunluğu ikinci meclis seçimlerine aday gösterilmedi. (Birinci meclisin kapatılma şeklide çok iyi incelenmeli.) Yeni meclis yeni tabirle milli egemenlik yolunda yenilikçi bir meclis olacaktı! 11 Ağustos 1923 tarihinde çalışmalarına başlayan ikinci meclisin ilk icraatlarından biri de 23 Ağustos 1923 günü kabul ettiği Lozan Antlaşması olmuştu.

LOZAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TAPUSU MU?

Bugün Lozan Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur diyenlere sormak istiyorum. Lozan da sadece Misak-ı Milli den mi taviz verildi?

Musul’u, Kerkük’ü, Süleymaniye’yi, Batı Trakya’yı Hatay’ı Kıbrıs’ı, Batum’u, Adaları hatta Mısır’ı ve Sudan’ı hepsini bir kenara bırakalım…

Mesela uluslararası antlaşmalarda kullanılan dil çok önemlidir ve tarihe iz bırakmış Osmanlı Devleti gibi büyük devletler vakti zamanında bu dili çok çok iyi kullanmıştır. Lozan da nasıl bir dil kullanıldı acaba. Mesela antlaşmaya katılan devletler nasıl takdim edildi?

Ya da Boğazlar Ulusal bağımsızlığımızın en büyük sembolü değil miydi? Nasıl bir karar verildi bu konu hakkında?

Savaştan sonra yapılan hesaplarda Yunanlıların ülkemiz üzerinde yaptığı tahribatın bedeli beş milyon olarak açıklandı ama ne kadarını alabildik?

Bizim hemen antlaşmadan sonra meclisimizden jet hızı ile geçirdiğimiz bu antlaşma metnini İngiltere ve Fransa gibi devletler neden yaklaşık bir yıl sonra kabul etti?

İşte bu soruların tamamının cevabı BMM tarafından görüşmelerin hemen ardından kabul edilen metninde açık bir şekilde ortaya koyulmuştu aslında.

Lozan Antlaşmasının BMM tarafından kabul edilen orijinal metni üzerinden yapacağımız bir çalışma ile bariz gerçekleri görmek veLozan’ın bir zafer mi? Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu sayılmayacak kadar sıradan bir antlaşma mı? Üzerinde revize yapılması gerekir mi? Yoksa gerçekten bir hezimet mi? Olduğu sorusuna cevap vermeye yetecektir.

BOĞAZLAR MESELESİ

Şimdi gelelim en önemli noktaya “Lozan’ın Maddelerine” yani gerçeklere.

İlk Hususumuz Boğazlar Meselesi!

Lozan Madde 23-(Orijinal Metin)Tarafeyni Âliyeyniâkideyn , boğazların usulüne dair bu günkü tarihle münakit Mukavelenamei mahsusta beyan olunduğu veçhile Çanakkale boğazında, Marmara denizinde ve Karadeniz boğazında bahren ve muku havaiye ile gerek sulh ve gerek harp zamanlarında serbestii mürur ve seyrisefain esasını tasdik ve beyan hususunda müttehittirler. Mezkûr Mukavelename, buradaki Tarafeyni Aliyeyniâkideyn nazarında, işbu Muahedenamede münderiç olduğu takdirde haiz olacağı hüküm ve kuvvetin aynini haiz olacaktır.

Lozan Madde 23– (Günümüz Türkçesi) Bağıtlı Yüksek Taraflar, Boğazlar Rejimi’ne ilişkin bugün yapılmış Sözleşmede açıklandığı üzere, Çanakkale Boğazı’nda, Marmara Denizi’nde ve Karadeniz Boğazı’nda denizden ve havadan gerek barış gerek savaş zamanlarında özgürce geçiş ve gidiş-geliş ilkesini kabul ve açıklama konusunda anlaşmışlardır. Bu Sözleşme, buradaki Yüksek Bağıtlı Taraflar için, işbu Antlaşmada yazılmış olsa idi onun sahip olacağı güç ve değerin tıpkısına sahip olacaktır.

Nerede kaldı bizim toprak bütünlüğümüz?

Nerede kaldı bizim bağımsızlığımız?

Nerede kaldı bizim egemenlik haklarımız?

Bu soruların hepsine verilebilecek tek cevap “Lozan” olsa gerek çünkü antlaşmanın 23. Maddesi ve buna bağlı olarak yapılmış olan boğazlar sözleşmesi ile toprak bütünlüğümüz zedelenmiş, bağımsızlık mücadelemiz yok sayılmış egemenlik haklarımız ise tamamen ayaklar altına alınmıştır. 20 maddeden oluşan Boğazlar sözleşmesi Türkiye için çok önemliydi. Kendi topraklarıyla çevrili Boğazlar bölgesine hâkim olamayacak, gelecek tehlikelere anında müdahale edemeyecek, müdahale edebilmesi için garantör ülkelerden izin alacak gibi maddelerle Boğazlar üzerindeki tüm haklarımız bir sözleşme ile elimizden alınmış ve biz buna sadece razı olmuştuk. Çünkü Lozan Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlardan serbest geçişi, Boğazlar Komisyonu’nun kurulmasını, boğazların ve civarının askersiz hale getirilmesini hedef tutan ve Milletler Cemiyeti’nin de garantisini sağlayan bir antlaşmaydı.

Peki, bu haliyle sözleşmenin Sevr Projesinden farkı neydi?

Sevr Projesinin Boğazlar ile ilgili maddesine göre İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi silahsızlandırılacak, savaş ve barış döneminde bütün devletlerin gemilerine açık olacak, Boğazlardaki deniz trafiği 10 ülkeden oluşan ve başkanı Türk olmayan komisyonca yönetilecek ve komisyon gerekli görürse müttefikleri yardıma çağırabilecekti.

Kesinlikle kabul etmediğimiz ve yok saydığımız Sevr Projesinin Boğazlar maddesi ile Lozan Antlaşmasının Boğazlar maddesi arasındaki tek fark komisyon başkanının Türk olmasıydı…

Burada konuşulması gereken en önemli husus aslında bu maddenin bu antlaşmada yer almasından ziyade antlaşmanın bu maddesinin Lozan’dan sonra yine Lozan’ı imzalayan kadro tarafından yok sayılarak “Montrö Boğazlar Sözleşmesinin” imzalanması konusudur.

Bu konu bize açık olarak şunu gösteriyor. Lozan’ı imzalayan kadro dahi yeri geldiğinde, fırsatını bulduğunda Lozan’da değişiklik yapmıştır. Eğer gücü elinize alırsanız Lozan’ın sizin aleyhinize olan maddelerinde pek tabi daha önceden de olduğu gibi değişiklik yapabilirsiniz. İşte, “Lozan Türkiye’nin tapusudur” diyenlere en güzel cevap bu şekilde yine Lozan’ı imzalayan kadrolar tarafından verilmiştir…