Eğer Türkiye’de milli menfaatleri, gündelik siyasi hesapların önünde tutan bir muhalefet anlayışı olsaydı, Libya ile antlaşma yapılması için Hükümet üzerinde baskı kurardı. Hatta, iktidar bu konuda “gevşek davransa”, tüm ülkeyi ayağa kaldırır; Akdeniz’deki çıkarlarımızın “varlık-yokluk” meselesi olduğunu haykırırdı.

Heyhat. İktidar tüm riskleri göze alıp, sismik araştırma gemilerini Akdeniz’e yolluyor, savaş gemilerini refakatinde tüm kıyılarda gezdiriyor, bununla da yetinmeyip karşı kıyımızdaki Libya ile antlaşma yapıyorken, ülkenin muhalefeti neredeyse düşmanın ağzıyla konuşuyor.

ADALARI YUNAN’A VERDİNİZ DİYENLER NEREDE?

Ege Denizi’nde “kimsenin yaşamadığı” adalara çıkıp bayrak dikerek provokasyon yapan Yunanlıları iç siyaset malzemesi yapan CHP; “Ak Parti adalarımızı Yunan’a verdi” diyerek yıllardır propaganda yapmıyor mu?

Bu yalana kananlar, Yunanistan’ı, İsrail’i ve ABD’yi deliye döndüren, Akdeniz’deki bağımsızlaşma siyasetine nasıl olur da destek vermezler?

Aslında çok da anlamıyor değiliz. Bugünkü CHP ve Saadetli, İyi Partili bileşenleri “İstiklal Savaşı’nda nasıl tavır alırdı” diye soracak olsak, cevabını yakın tarihimizden öğrenebiliriz.

Yüz yıl önce, Kuvva-i Milliye’ye karşı çıkanlar benzer argümanlar üretmişlerdi. Kimisi bunun bir “macera” olduğunu söylüyor, “Kuvvacılar yüzünden elimizde kalan son toprak parçasını” da kaybedeceğimizi öne sürüyorlardı.

Kimisi ise, İngilizleri karşımıza almak yerine, taleplerini önemseyerek, Yunan işgalini durdurabileceğimizi söylüyor; bazıları ise “ABD’den manda ve himaye isteyerek” oyunu bozabileceğimizi iddia ediyordu. Hepsi “vatanseverlik”te kimseye sıra vermezdi. Yanıldıklarını anladıklarında ise her şey için çok geçti. Herkes onları hain olarak gördü ve öyle anıldılar. Kimilerinin sonu ise korkunçtu: İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un büyük dedesi Ali Kemal gibi.

LİBYA’YA YENİDEN DÖNÜYORUZ

Libya Mutabakatı, Türkiye’nin sadece Akdeniz’e değil, tüm dünyaya yeniden “siyaset kurucu bir aktör” olarak döndüğünün ilanı. Bu yüzden çok önemli.

Küresel güçler bunun bozulması için ellerinden gelen her şeyi yapacaklar. Libya’daki meşru Trablus Hükümeti’ni düşürmek için bugüne kadar her yolu denediler. DEAŞ’ı üretip, Hükümetin üzerine saldılar. Başaramadılar.

Kaddafi ile anlaşamadığı için yıllar önce Libya’yı terk edip, ABD’ye sığınan General Hafter ile şanslarını deniyorlar şimdi. Batı’nın çıkarlarını korumak için Afrika’da gardiyanlık yapacağı sözünü veren bu “Amerikan vatandaşı” sözde generale hem ABD, hem de Rusya yıllarca yatırım yaptı.

Türkiye ise ilkesiz, menfaatperest ve ucuz bir siyaset izlemek yerine Libya Halkı’nın meşru otoritesini destekledi. Şimdi ise bu ahlaki tutarlılığının meyvesini topluyor. Süleyman Askeri ve Mustafa Kemal’in yarım kalan işini şimdi tamamlama zamanı.

Ülkemizin muhalefeti, Amerikan bayrağına sarılıp Türkiye düşmanlığı yapanları sahiplenmekten fırsat bulurlarsa, Akdeniz’deki meydan okumamıza selam verecekler.

Çok şey mi istiyoruz?