Yüce Rabbimiz (cc) Kur’an-ı Kerim’de; “ Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre Allah’ın katında ayların sayısı on ikidir,” (9.Tevbe 36) buyurmaktadır. İşte gördüğümüz ve göremediğimiz âlemler,  dünyanın düzeni, Allah’ın koyduğu sisteme göre devam etmektedir. Şüphesiz ki O Aziz’dir, Hakîm’dir.

Bu aylardan üçüne biz kültürümüzde “Üç Aylar” deriz. Bu ifade, Efendimiz (s.a.v.)’in şu sözleri ve dualarının etkisiyle örfümüzde şekillenmiştir: “Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bizlere mübarek eyle ve bizi Ramazan’a ulaştır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259)

Evet. Üç aylar özellikle memleketimizde bir başka karşılanır. Komşular birbirlerine ikram ederek hatırlatırlar ilki olan Recep ayını. Geçmişlere dualar edilir. “Üç aylarınız mübarek olsun,” denilir. Bunlar güzel şeylerdir gerçekten. Bazıları bunlara karşı çıksa da, yanlış yaptığının farkına varacaktır sonra. Zira bu değerlerle ayakta kalır ancak nesiller. Bu ve benzerlerini dışlayanlar çok pişman olmuştur sonraları. Çünkü inancımızın ayakta kalması bizim olan kültürümüzle mümkün olmaktadır çoğu zaman. Kandillere karşı çıkarlar bazıları da… Aslında ne büyük bir yanlışlık içerisinde olduklarını anlarlar onlar da bir zaman sonra. Bunlar güzel şeyler aslında.  Dinin ruhuna uymayan bid’atler karıştırmadıkça tabii ki.

Recep, Şaban ve Ramazan…

Recep ilk haber, Şaban ikinci haber ve ardından Ramazan.

Rahmet ve bereketin oluk oluk aktığı bu ay gerçekten de topyekûn Müslüman âlemine yeni bir canlılık, yeni bir gayret, yeni bir ibadet aşkı getirir.

O, gelişini birkaç ay öncesinden bizlere haber verir. Zira Peygamber Efendimiz’in (sav) onun “gölgeleri” olarak nitelendirdikleri Recep ve Şaban ayları, bizleri ona hazırlayan bereketli aylardandır. O, Recep’te zaman zaman oruç tutar, Şaban’da arttırır ve Ramazan’a hazırlıklı olurdu. Bu aslında bünye için de çok önemli bir usuldü. Bu yönüyle onlara, “haberci” gibi bakarız. Zira evlerimizde manevi bir şenlik başlar o günlerde. Recep’in ilk günleriyle birlikte yavrucaklar kapı kapı dolaşarak “şivlilikler” toplar. Sevinç ve neş’eden uçuşan kelebekler misali ev ev dolaşmak suretiyle ikramlar alırlar. Onlar kendileri yerken kısmeti olanlara da ikram ederler.

Yine o günlerde hamurlar yoğrularak yapılan “bişiler” komşulara ulaştırılır. Belki bir yıl boyunca komşusunun kursağına bir şeyi düşmeyen kimselerin ikramları, onlara ulaşmış olur ve böylelikle dualar alınır. Gerçekten ne güzel usullerdir bunlar.

Daha sonra ise Ramazan’ın kokusu iyice ulaşır bizlere. Zira evlerde yapılan yufkalar, kesilen “erişteler” maddi bir hevesin yanında manevi birer lezzet verir inanan insanlara.

Sonra da onun gelişi. Bambaşka bir güzelliktir o.

Herkeste tatlı bir heyecan. Gönüllerle birlikte sofralar da tatlanır. Hele o çocuklar… Birazcığını tutanı mı ararsınız, yarım günü ya da tam günü! Her birisi ayrı bir heyecanla oturur Ramazan sofrasına. Hele; “Anne, beni de kaldır sahura!” deyişleri yok mu? Ne güzel şeyler bunlar gerçekten.

***

Sevgi, muhabbet, sabır ve sükûnet; feragat ve fedakârlıklar getiren Ramazan ayı, bizler için manevi lezzetlerin doruk noktaya ulaştığı eşsiz bir aydır.

Onunla dolar, onunla taşarız…

Onunla ağlar, onunla güleriz…

Onunla haykırır, onunla sükûna ereriz…

Onunla sel olur, onunla coşarız…

Evlerin neş’esi, gönüllerin huşûsu ve mü’minlerin sevdası olan Ramazan Ayı, her bir mü’min için apayrı bir sürûrdur.

Kur’an Ayı

Bütün bunlar için önemli bir sebep vardır bu mübarek ayda. Zira “insanlığın hidayeti” için gönderilen Kur’an indirilmiştir onda. Yüce Rabbimiz bu gerçeği şöyle haber verir bizzat Kur’an’ında:

“Ramazan ayı ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi.” (2 Bakara 185)

Kur’an ayı olan bu mübarek ay, O’nun tilavetiyle olduğu gibi, yaşayışa dökülüşüyle de bu halini ispat eder.

İnsanlar sel olur koşar ilk gecesiyle camilere. Yatsı namazı ve teravih kılmaya… Kadınıyla, erkeğiyle… Genciyle, ihtiyarıyla… Kandiller yanar, mahyalar; “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan” diye semayı aydınlatır.

İlk gecesiyle sahur bambaşka bir haz verir insana. O gece oruç için kalkılır. Çocuklar bile bu konuda yarıştadır. O oruçtur ki insana insanlık erdemlerini öğretir. Sabrı, sükûneti, olgunluğu, cömertliği öğrenir kişi onunla. Varlığın farkına varmak, açlığı yaşamak, açları hatırlamak vardır onda. Zekât ve sadakaların neş’eyle verildiği aydır o.

Evet, oruç, bu ve benzeri yönleriyle Müslüman için çok büyük bir kazançtır. Bu kıymetiyle birlikte inanan insana tahmin edemeyeceği bir büyük âhiret servetini getirir. Efendimiz (sav) bu gerçeği şöyle haber verir:

İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır.Allah Teâlâ,Ama oruç başka. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır.” (Müslim, sıyam 164.)

Bu günler cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı günlerdir. Bu gerçeği Efendimiz (sav) şöyle bildirir:

“Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.”(Buhârî, savm 5, bed’ul-halk 11; Müslim, sıyâm 1, 2, 4, 5)

Onun günlerini oruçla geçirmenin sonucunu da şöyle haber verir Peygamberimiz (s.a.v.):

Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, îmân 28, savm 6; Müslim, sıyâm 203)

Kur’an’ın indirilmeye başlandığı gecenin kadr-u kıymetine gelince, kendisine verilen büyük değerden dolayı “Kadir Gecesi” olarak isimlendirilir o. O gece ki, “bin ay”dan daha hayırlı olarak takdim edilir bizlere. İşte bunun belgesi:

“Doğrusu, Biz, Kur’an’ı Kadir Gecesi’nde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (97 Kadir 1-5)

 Zaten farz olan oruç ibadetinin Ramazan ayına mahsus kılınması da, kendisine indirilen Kur’an hürmetinedir ki yukarıda ilk kısmı geçen âyet-i kerimede bu manâ açıkça ortaya çıkmaktadır:

“Ramazan ayı ki onda Kur’an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun.” (2 Bakara 185)

İşte bütün bunlar bizler için, günahlardan korunarak kurtuluşa ulaşmanın habercisidir. Bunu yüce Rabbimiz şöyle haber verir:

“Ey İnananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı.” (2 Bakara 183)

Hâsılı; ismi geçince rahmet, bereket, ikram ve iyiliklerin akla geldiği Ramazan ayı inanan insanlara kazançların en güzelidir. Bir Kadir’i onlarca defa yaşayan insan, seksen üç yıl dört aylık bir ömür dolusu ibadeti defalarca hayata geçirmiş demektir. Yeter ki bizler kıymetini bilelim. Rabbimiz bu gerçeği bilmeyi nasip eylesin.

Ona ulaşmak ve değerlendirmek duasıyla…