Kürt meselesi ile Kürt sorununu birbirinden ayırmak gerekiyor. Kürt meselesi, Kürtlerin yaşadığı bölgelerdeki bazı insanların, aslen 19. yüzyılda dünyadaki değişimlerin sonucu olarak milliyetçi tahayyüller ve projeler geliştirmeye başlamasıyla ortaya çıktı. Tıpkı Arap, Ermeni ve Türk milliyetçiliği gibi… Kürt sorunu ise, Kürt meselesine barışçı ve kalıcı çözümler üretebilecek yanıtlar verilmediği için ortaya çıktı. Unutulmamalıdır ki, Kürt meselesinin mantıksal ya da nesnel açıdan olası tek sonucu Kürt sorunu değildir.

Bir an için PKK ile barış müzakerelerinin, şiddeti gündemden çıkardığını varsayalım. İç ve dış derin güçler de bir şekilde ortadan kalkmış olsun. O zaman adını ne koyarsak koyalım, Kürt meselesini bütün boyutlarıyla nasıl çözerdik? Neyi, nasıl paylaşırdık?

“Kürt meselesini doğuran temel nedenler, dünyadaki benzer problemlerden ayıran temel dinamikler neler?” sorusuna nasıl cevap verirdik?

İster Kürt sorunu ister Çözüm Süreci ister demokratikleşme isterse de PKK’nın silahsızlandırılması diyelim. Unutmamalıyız ki bir sorunun tanımlanışı ve adlandırılışı, bir yerde o sorunun künyesi haline geliyor ve kişilerin bakış açısını şekillendiriyorsa o sorunun çözümünde bu künyeyi göz ardı etme şansımız olmuyor.

Eğer Türkiye’de Kürt sorunu, Türkiye’nin modernleşme sürecinin doğurduğu Kürtlere dair siyasi ve idari sorunların Kürtlere ait süreçlerle, yani Kürtlerin kendi kimlik ve tercihleriyle katıldıkları siyasal ve toplumsal araçlarla yönetilememesi sonucu ortaya çıktı diyorsak çözümü de buna göre üretmeliyiz.

Bu sorunun çözümü noktasında çok farklı örnekler kapımıza getirildi; ama sanırım en az İngilizlerin İskoçlara uyguladığı yöntem tartışıldı.

“Türklerden ve Kürtlerden” farklı olarak İskoçlar ve İngilizler tarihte çok savaşmışlar. Ama İskoçya’nın İngiltere ile birleşerek “Tek bir egemen halk” oluşturduğu 1707 yılından beri, İskoç milliyetçiliği ve ayrılıkçılık nedeniyle hayat kaybına yol açan bir çatışma çıkmamış. Burada “Türkler neden İngilizler gibi, Kürtler neden İskoçlar gibi değil?” sorusunu sormamız ve soruyu devam ettirmemiz gerekiyor. Neden İskoç meselesinde barışçı siyaset, Kürt meselesinde şiddet ön plana çıkmıştı?

Bu sorunun aslında basit cevabı; İngilizler baskı ve inkar yöntemleri yerine müzakere ve zaman içinde kademeli tanıma yöntemlerini kullanmış. Buna karşılık İskoçlar da barışçı siyaset yoluyla haklarını aramış. Modern zamanlarda İskoç milliyetçiliği silaha sarılmamış, barışçı bir milliyetçilik sergilemişti.

İrlanda gibi başka örneklerde şiddete ve baskıcı yöntemlere başvurabilen İngilizler, İskoç meselesinde ise sorunun varlığını reddetmek yerine müzakere yöntemleriyle sorunu zaman içinde yönetme stratejisini uygulamıştır. İngilizler, İskoçların kendilerine ait kimlikerini ifade etmelerini hiçbir zaman sorun etmemiş ve partilerin kendi kimlikleri ile var olmalarına müsaade etmiştir.

Bugün Kürt kimliği meselesi: Yasal, kurumsal, sosyal ve siyasal reformlarla Kürtlerin kendi kimliklerinin toplumsal ve siyasal yaşamda özgürce yaşanabildiğini, makbul ve eşit bir kimlik olarak kabul gördüğünü ve güvencede olduğunu hissetme ihtiyacı olarak karşımızda duruyor.

Bütün bu ve benzeri soruların cevaplarını Murat Somer “Milada Dönüş-Ulus Devletten Devlet-Ulusa Türk ve Kürt Meselesinin Üç İkilemi” kitabında veriyor. Kürt sorunu bağlamında çok farklı yaklaşımlar getiren kitap Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıktı.

Kitabın, “Sonsöz: Duvardaki Yazıyı Görmek” bölümündeki sözle bitirmek istiyorum: “Birbirini gör, farklılıklarını kabul et ve ortaklarında uzlaş; yoksa gelecek hepiniz için çok daha kötü olabilir.”