Türkiye Avrupa ülkesi mi diye çok soruya muhatap kalıyorum. Evet Avrupa ülkesi ama aynı zamanda Asya ülkesi. Hatta Akdeniz, Hazar, Balkan, Karadeniz, Kafkas ve Ortadoğu ülkesi. Atalarımız öyle bir coğrafyayı bize anavatan bırakmışlar ki bir çok kimliğimiz var coğrafi olarak. Dahil olduğumuz bu bölgelerin en yangın yeri şuan Ortadoğu Bölgesi. Genel fotoğraf ayan beyan ortada. Irak hala birliğini kuramadı, Suriye’de iç savaş devam ediyor, Lübnan siyasi istikrarsızlık içerisinde, Mısır maalesef askeri bir darbeye maruz kaldı, Yemen’de mezhep üzerinden siyasi bölünme baş göstermiş ve çatışmalar var, daha yeni yaşadığımız Katar krizi hâlâ tam anlamıyla çözülmedi, Suudi Arabistan ve İran eksenli mezhep savaşı körükleniyor ve Filistin hâlâ hepimizin kanayan yarası olarak duruyor. Aslında Ortadoğu’yu da aşan bir alanda yangın var ve bu Müslüman dünyanın yaşadığı bir yangın. Azınlık olduğu Myanmar’da öldürülürken başka yerlerde kendi ümmeti tarafından katlediliyor.
Müslüman dünyasının Ortadoğu’da tarihsel mirası ve günümüzdeki kuvveti açısından güç noktaları mevcut. Birisi de doğal olarak Türkiye. Diğerleri ise İran, Mısır ve Suudi Arabistan. Mısır, Sisi’nin yaptığı askeri darbeden sonra bu denklemde biraz daha dışarıda kaldı diyebiliriz. Suudi Arabistan kendisinde Sünniliğin temsilcisi iradesini sahiplenerek hamleler yaparken İran hâlihazırda her zaman olduğu gibi Şii dünyası üzerinden etki alanını genişletmeye çalışıyor. İşte bu bilek güreşi haliyle bazen şiddeti bazen de siyasi gerilimleri artırıyor. Sınır komşumuz olmadığı için kamuoyunda Irak, Suriye ya da İran kadar ilgiyi çekmiyor olabilir ama Suudi Arabistan’ın politikaları bizi de ciddi etkiliyor. Bu 4 büyük ülkeden biri olan Türkiye, Sünni ağırlıklı bir nüfusa sahip olmasına ve geçmişte hilafet bayrağını 400 yıl taşımış bir ülke olmasına rağmen mezhep çatışmasına bugüne kadar hep karşı çıktı. Etki alanını zorlamadı. Hâlâ da böylesi bir gafleti engellemek için çabalıyor, çalışıyor. Çünkü yangının büyüğü esas mezhep ayrılığından dolayı savaş çıkarsa İslam coğrafyasında kopacak. Allah korusun ama böyle bir olumsuz gelişmenin kimi sevindireceği bariz.
Şu an gündemin başköşesine oturan Suudi Arabistan hepimizin kalbinin attığı Mekke ve Medine’nin sınırları içerisinde olduğu ülke. Çoğunluğu çöl olan Arap Yarımadasında çok büyük bir coğrafyanın hâkimi. Petrol satışları herkesin bildiği gibi en önemli gelirleri. Kuruldukları günden bugüne önce İngiltere sonrasında ABD ile kuvvetli ilişkilere sahip oldu. Kraliyet ailesi bugüne kadar ülkeyi dış bir saldırıya maruz kalmadan elinde tuttu. Dışarıdan yekpare monarşik bir siyasi otoritesi var görünen Suudi Arabistan aslında çok sayıda Arap aşiretinin bir arada güç dengesinin gözetilmesiyle yönetilen bir ülke. Ekonomik refah payı adını verdikleri, kabaca şirketlerdeki kar payı dağıtımına benzeyen bir kar paylaşımları var. Yani orada da dengeleri gözetmek gereken bir yapı var. Türkiye olarak defalarca mezhep üzerinden bir çatışma ortamı oluşmaması için dünya kamuoyunda da ülkeler nezdinde de girişimlerde bulunduk. Cumhurbaşkanımız defalarca “ben ne Sünni, ne de Şii’yim. Elhamdülillah Müslüman’ım” diye beyanatlar vererek taraflar arasında objektif aracı olmaya çalıştı.
Avrupa tarihine bakarsak ilk önce kendi içlerinde Kathar Şövalyeleri diye bildiğimiz içlerinden ayrışan mezhep taraftarlarını tarihten sildiler. Rönesans döneminde reformlar yapılırken Katolikler Protestanları yok etmeye çalıştı. Sonra büyük imparatorluklar tüm Avrupa’ya hâkimiyet çabasıyla birbiriyle savaşıp durmuş, milliyetçilik akımıyla beraber ulus devletler kendi üstünlüğü uğruna diğeriyle savaşmış ve iki tane dünya savaşıyla milyonlarca insanın kanını döküp büyük yıkımlar ve büyük güç kaymalarına sebep olmuştur. II. Dünya Savaşı’ndan sonra 1951 yılında kurdukları Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ile AB’nin temellerini atarak büyük bir ortak pazara sahip olurken genel bir yaşam düzeni için de uyum yasalarıyla standartlar getirerek yeni üyelerinin gelişimine katkı sağlamıştır.
İslam coğrafyası Ortadoğu’dan ibaret de değil. Büyük bir nüfus ve ekonomiye sahip Endonezya, Malezya, Pakistan gibi ülkelerle Ortadoğu ve Afrika’daki İslam ülkeleri ortak bir Pazar kurulması ve aralarında serbest ticaret karşılıklı kazanç oluşturacak ve ileride çok daha güçlü işbirliklerine zemin hazırlayacaktır. Ortadoğu’da farklı ülkelerin mezhep yayma çalışması ya da kendi yorumu eksenli politikaları karşı zeminde sadece nefreti körükler ve ümmeti aşağılık aklın dizayn ettiği oyunların piyonu yapar. Artık Müslümanlar çatışma iklimini değil kendi çizdikleri ortak kaderlerinin tarafı olmayı başarmalıdır. Bunu da en önce ortak pazarla damarlarını birbirine bağlayarak sağlayacaktır. Umarız Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanımıza kulak verirler…