Kimseye ‘neye, nasıl veyahut niçin inanıyor’ diye hakaret etmeyiz.

Kimsenin hayat tarzına müdahale etmiyoruz.

Herkesin yetiştiği kültür ayrı, çevresi farklı, eşya ve olayları bakışı başka başka olabilir.

Bunu da anlıyoruz.

Karşılıklı hoşgörüyle pekâlâ farklı farklı dünya görüşlerinden insanlarla oturup konuşabiliriz.

Ben de çok var; bir birimizi kıracak noktaya geldiğimizde arkadaşlığımızı ‘sürdürülebilir’ seviyede tutmaya özen gösterdiğimiz farklı görüşlerden insanlar.

Mizah anlayışı bile bazen başka bir dünya görüşünden birileriyle muhabbeti devam ettirebiliyor.

Demem o ki, ‘o başka düşünüyor, şu yanlış bakıyor, o benim gibi düşünmüyor’ diye kimselere en baştan şerh koymayı sevmiyor, hatta beceremiyorum.

Her şeyin insanı ilgilendirir olması bakımından konuşulabileceğine inanıyorum.

Yeter ki, bakış açışı dar olmasın, yobaz ve bağnaz olmasın, efendim kırmızı çizgi, efendim mavi hat, yeşil kuşaktan mayınlı tarlaları olmasın.

Bazılarıyla da görür görmez bir ortak yan bulamayacağımız, asgari müşterek tesis edemeyeceğimiz belli oluyor.

Çünkü yobazdırlar, çünkü bağnazdırlar, bilmek, anlamak ve düşünmek istemezler.

Çünkü düşünmez, düşünür gibi yaparlar, gelen toplara gelişine vururlar, ‘nereye gider’ diye düşünmezler, aldırmaz, çok şey yapmazlar.

Üstelik yazar olurlar, çizer olurlar, gazete köşe başlarında ahkâm keserler, ederler.

Feminist yazar Mine G Kırıkkanat, bütün ufkunu, harikuladeliğini, olgunluğunu, bilgi, görgü ve öngörüsünü kuşanarak, Türkiye’nin ilk yerli ve milli Uçan Arabası Cezeri hakkında sosyal medya şeysi paylaşmış.

Bu feminist ablamız kendisini yazar ve köşe yazarı olarak mı tanımlıyormuş?

Yazar veyahut köşe yazarı demek, yerli ve milli, bu ülkenin faydasına olan her şeye, Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtaracak ve diğer ülkelere fark atacak her olumlu gelişmeye karşı çıkmak mıymış?

Bu gericilik, bu yobazlık, bu tahammülsüzlük ve bu bir hezeyan değil miymiş?

Önce neye inandıklarını, nasıl iman ettiklerini ortaya koymaları gerekmiyor muymuş?

Haydi dinden, imandan, İslâm’dan anlamazlar diyelim; ortaya ‘batı batı’ diye, en çok çalıştıkları yerden bir şey koyarsın onu da bilemezler.

Bilim ve teknolojide her geçen gün büyük ilerlemeler gösteren, dünyanın gündemine savunma sanayisinde elde ettiği başarılarla oturan Türkiye ile alıp veremedikleri nedir?

Baykar Müdürü Selçuk Bayraktar’ın uçan araba projesi hakkında feminist ablamızın yorumuna bakın;

“4 leğenle uçan 1 damat, kolay bulunmaz”

ABD ve Japonya başta olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinin, farklı farklı televizyonları bu başarıyı, ‘Türkler Geliyor’ diye haberleştirirlerken insan biraz utanmaz mı?

Bir şeyi de beğenin arkadaş!

Ya da neyi beğenirsiniz söyleyin de onu çalışalım.

Ama tırı vırı işlerle meşgul etmeyin, heykel meykel demeyin, sanat adı altında her türlü melaneti önümüze koymayın.

Azıcık ufuk sahibi olun.

Yarının biliminden, sanatından, edebiyatından, resminden konuşalım…

Haydi ‘dinden, imandan, İslâm’dan anlamazsınız’ diyelim…

İnsan insana konuşalım…

Yapabilir misiniz?