{"type":"audio","tracklist":true,"tracknumbers":true,"images":false,"artists":false,"tracks":[{"src":"https:\/\/i.dirilispostasi.com\/storage\/files\/documents\/2020\/11\/06\/ismail-sahin.mp3","type":"audio\/mpeg","title":"\u0130smail \u015eahin","caption":"","description":"\"ismail \u015fahin\".","meta":{"length_formatted":"4:12"},"image":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64},"thumb":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64}},{"src":"https:\/\/i.dirilispostasi.com\/storage\/files\/documents\/2020\/11\/06\/fatih-duman.mp3","type":"audio\/mpeg","title":"Fatih Duman","caption":"","description":"\"fatih duman\".","meta":{"length_formatted":"3:19"},"image":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64},"thumb":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64}},{"src":"https:\/\/i.dirilispostasi.com\/storage\/files\/documents\/2020\/11\/06\/ahmet-akin.mp3","type":"audio\/mpeg","title":"Ahmet Ak\u0131n","caption":"","description":"\"ahmet ak\u0131n\".","meta":{"length_formatted":"4:27"},"image":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64},"thumb":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64}},{"src":"https:\/\/i.dirilispostasi.com\/storage\/files\/documents\/2020\/11\/06\/umit-zeynep-kayabas.mp3","type":"audio\/mpeg","title":"\u00dcmit Zeynep Kayaba\u015f","caption":"","description":"\"\u00fcmit zeynep kayaba\u015f\".","meta":{"length_formatted":"6:19"},"image":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64},"thumb":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64}},{"src":"https:\/\/i.dirilispostasi.com\/storage\/files\/documents\/2020\/11\/06\/ismail-oz.mp3","type":"audio\/mpeg","title":"\u0130smail \u00d6z","caption":"","description":"\"ismail \u00f6z\".","meta":{"length_formatted":"5:00"},"image":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64},"thumb":{"src":"https:\/\/www.dirilispostasi.com\/wp-includes\/images\/media\/audio.png","width":48,"height":64}}]}
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, seçimlerden önce yaptığı açıklamalarda, “Kıbrıs’ta yaklaşık 50 yıldır federasyona dayalı çözümlerde başarı sağlanamadığını, seçilmesi halinde iki devletli çözümü masaya getireceğini” ifade etmişti. Peki, bugüne kadar müzakereler hangi zemin üzerinde yürüyordu? Kıbrıs müzakereleri 1968 yılında başlamıştı.
Seneler içinde taraflar adada iki bölgeli, iki kesimli ve siyasi eşitliğe dayalı, uluslararası düzeyde tek egemenliğe sahip bir federasyonun kurulması konusunda mutabakata varmışlardı. Kurulacak federasyonun, eşit statüde iki kurucu devleti olacaktı ve bu devletlerden hiçbiri diğeri üzerinde hak veya yetki iddiasında bulunamayacaktı.
Burada şu konuya açıklık getirmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı Tatar, “Müzakere süreci bitmiştir, artık var gücümle KKTC’nin tanınması için mücadele edeceğim” şeklinde bir vaatte bulunmuyor. Tatar, “müzakere masasına yeni bir öneriyle oturacağını, o önerinin de bağımsız iki devlet modeli” olacağını söylüyor. O halde federasyona dayalı bir çözüm şeklinden adada bağımsız iki devletin var olacağı bir neticeye varabilmek için Rum tarafının da bu öneriye “evet” demesi icap etmektedir.
Adada var olan statükonun, iki bağımsız devlet çözümüyle siyasi ve hukuki bir hüviyetle yoluna devam edebilmesi oldukça güç bir durumdur. Çünkü bugüne kadarki müzakerelerden herhangi bir olumlu sonuç çıkmamasının nedeni egemenlik, toprak, nüfus, mülkiyet gibi devedişi meselelerde ortak bir karara varılamamasıydı. Dolayısıyla müzakereler neticesinde adada iki bağımsız devletin neşet edebilmesi için öncelikle bu konularda uzlaşıya varmak, olmazsa olmaz bir koşuldur. Nitekim toprak konusu sınırlarla birlikte düşünülmelidir.
Bağımsız iki devlete dayalı müzakere sürecinin başlamadan biteceği çok açıktır. Annan Planı’na bile “hayır” diyebilen Rum tarafının bu çözüm modeline “evet” diyebilmesi için ya çok büyük bir tehdit ile karşı karşıya gelmesi ya da Türk tarafından tarihi bir taviz elde etmesi gereklidir. Bu ikisi olmadan Rum tarafından adanın iki halk arasında siyasi ve hukuki olarak bölünmesine rıza göstermesini beklemek, ütopya derecesine yakın bir hayal olur.
Rum tarafına rağmen KKTC tanınabilir mi?
Bilindiği üzere 15 Kasım 1983 tarihinde bağımsızlığını ilan eden KKTC, sadece Türkiye tarafından tanınan bir devlettir. Bu bağımsızlık kararını müteakiben BM Güvenlik Konseyi 18 Kasım günü toplanarak o “meşhur” 541 sayılı kararı almıştır. Kararda, KKTC’nin bağımsızlık ilânının “hukuken geçersiz” olduğu, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve nihayetinde BM üyesi devletlerden “Kıbrıs Cumhuriyeti”nden başka bir devleti tanımamaları tavsiye ediliyordu.
BM şartına göre uluslararası barış ve güvenliği sağlamakla sorumlu olan birincil organ, Güvenlik Konseyi’dir. Yine BM Antlaşması’nın 25. maddesine göre, “Birleşmiş Milletler üyeleri, işbu Antlaşma uyarınca, Güvenlik Konseyi’nin kararlarını kabul etme ve uygulama konusunda görüş birliğine varmışlardır.” Ancak bu karara rağmen KKTC’nin Türkiye tarafından tanındığını biliyoruz. Ayrıca başka konularda da Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararları uygulamayan çok sayıda devletin var olduğu bilinen bir gerçektir.
Tanıma, siyasi bir karardır. Zira bir devleti tanıyıp tanımama kararı büyük ölçüde siyasi mülahazalara bağlı olarak ortaya çıkar. Fakat buradaki en büyük sorun, KKTC ve GKRY’nin kara ve deniz sınırlarıyla ilgilidir. Öncelikle bu sınırlar konusundaki ulusal ve uluslararası düzeyde ihtilafın ortadan kaldırılması gerekiyor.