Çanakkale, İstiklal mücadelesinin sembolüdür.

Çanakkale, bu halk için son kale niteliğindeydi. İşte bu nedenle halkın her kesiminden vatandaşımız, sonuna kadar o kaleyi savundu ve bayrağın yere düşmemesi için mücadeleye asıldı.

Türkiye devleti kurulduğundan bu yana, dost-düşman herkes bilsin ki; Türkiye’nin her bir karış toprağı (buna Kıbrıs da dahil) Çanakkale’dir, “Çanakkale gibidir”.

Bir karış toprağı bırakın bir damla toz parçasını bile düşmana vermemiz imkân dahilinde değildir.

Şimdi bu cümleleri neden ifade ettim?

Birkaç gündür gündemi işgal eden bir konu var ki çok can sıkıcı.

İşin içinde BM askerlerinin çifte standardı olunca mesele daha da çirkinleşiyor.

Mevzu şöyle; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde ve Yeşil Hat’a sınır olan Pile köyünde yaşayan Türkler, ulaşım konusunda sorun yaşıyorlar.

Adaletsizlik ise şurada başlıyor!

Köyde 500’ü Türk olmak üzere bin 300 kişi yaşıyor. Köydeki Rumlar güneye geçmek istediklerinde ellerini kollarını sallaya sallaya, rahat bir şekilde aşağı tarafa doğru inebiliyorlar. Peki ya Türkler? Türklerin kendi bölgelerine doğru, kuzeye geçmeleri için BM askerlerinin aramasına tabi olmaları gerekiyor. Bu durumda tam bir saatlik bir uygulamaya maruz bırakılıyorlar.

KKTC devleti de pek tabii olarak Pile ile Yiğitler köyü arasına bir yol inşası girişiminde bulunuyor.

KKTC’nin hamlesi meşru ve legal çerçevede gerçekleşen bir adım.

Üstelik bu yol yapıldıktan sonra hem Türk hem de Rum, herkese açık olacak.

İşte bu aşamada BM askerleri devreye girdi ve geçtiğimiz hafta içinde yol yapımını engelleme faaliyetinde bulundular.

BM tıpkı Bosna’da olduğu gibi yine tarafsız olmayı başaramadı.

Rumların tepkisine payanda olarak Birleşmiş Milletler askerleri, Türklerin yol yapımına karşı çıktı.

Oysa KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, "Bu proje, insani bir projedir. Bu insani bir konu ve halkın rahatlatılması amaçlanıyor. Bu yol olmazsa insanlar 10 dakikalık yolu 1 saatte gitmek zorunda." şeklinde bir açıklama yapmıştı.

Bu olaya Cumhurbaşkanı Erdoğan da tepkisiz kalmadı ve çok net bir mesaj verdi.

Çünkü Çanakkale ne ise Kıbrıs da bizim için odur.

Erdoğan, “Tüm varlığımızla KKTC’nin yanındayız. Dozerler çalışmaya devam edecek.” açıklamasını yaptı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise yine aynı kararlılığı göstererek BM’nin pozisyonuna vurgu yaptı. Fidan, "BM'nin bu olayda tarafsızlığını yitirdiğine inanıyoruz." dedi.

Olayda amaç ne peki?

Cevap, Kıbrıslı Türk politikacılardan gelmekte.

KKTC Dışişleri: “BM, Türk dostu değil. BM askerleri Türk ve Rumlara eşit mesafede olmalı.”

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: “Rumların gayesi, Pile'nin tamamen bir Rum köyü olması yönünde. Buna müsaade etmeyeceğiz.”

KKTC Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu: "Biz bu oyunlara gelmeyeceğiz. Bu yol projesi kesinlikle tamamlanacak.”

UBP Milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu: “Haksız müdahalenin arkasında İngilizler var.”

Açıklamalara bakıldığında engelleme faaliyetleri, organize ve bir amaca hizmet ediyor. Hedefleri ise Türklerin adadaki yaşamlarını her şekilde zorlaştırarak onları göçe sevk etmek. Böylelikle Türk nüfus azalacak ve adayı Rumlaştırma hedefi daha kolay hale gelmiş olacak.

Peki biz buna müsaade eder miyiz?

Elbette hayır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs politikasında ihya süreci devam ediyor.

Ada’ya gittiğimde ziyaret ettiğim Hala Sultan Camisi’nin güzelliğini hâlâ unutamıyorum. Cami, yakın zamanda inşa ettirilmiş ve muhteşem bir manevi atmosfer yaymakta.

Bunun yanında Erdoğan’ın son ziyaretinde ilan ettiği gibi KKTC’deki eskimiş tüm kamu yapıları yeniden yapılacak veya güçlendirilecek.

Ercan Havalimanı’na eklemlenen yeni terminallerle KKTC şimdiden bir cazibe merkezi olmaya aday.

Yakın zamanda Rusya’nın temsilcilik açması ve KKTC’yi bir devlet olarak tanıması da kuvvetle muhtemel.

Gelinen son aşamada yol yapım çalışması bitirilecek. Bunun için diplomatik temaslar da sürmekte.

Ne yoldan ne de Kıbrıs’tan vazgeçeriz.

Kıbrıs ecdat yadigarıdır.

İstedikleri kadar caydırma politikası izlesinler.

Türkiye’nin yarınları, bugününden çok daha güçlü olacak.

Ben inanıyorum.