Toplumumuzun kırmızı çizgileri veya düşünce eksenindeki ayrışmaları çok net. Kimci olduğu, neye inandığı, kime güvendiği gibi soruların şöyle ya da böyle içte veya dilde hazırdır cevabı. En doğru söz bile olsa çoğu zaman önce söyleyenine bakılıp ardından söze bakılmaksızın sırf söyleyeninden ötürü redde tabi tutuluyor. Dolayısıyla karşı taraf kavramı ile ifade edilen pozisyoner duruş hep karşı tarafta kalmaya devam ediyor.

Ön yargıları geçmek suyun mermeri delmesinden daha zor bir süreçtir. Ön yargısız bir şekilde dinleyemiyoruz maalesef. Daha dinlerken karşımızdakine ne cevap vereceğimizi düşündüğümüzden karşımızdakinin ne dediğini ne dinleyebiliyor ne de anlayabiliyoruz. Bu genel davranış kalıbımız içerisinden önemli bir sıkıntılı husus da ekseriyetle sadece kendi düşünce eksenimize uyan kanallardan bilgi aktarımına açık oluşumuzdur.

Örneğin bir haber alıyorsak, bir köşe yazısı okuyor isek, bir yorum dinliyor isek, bir televizyon kanalı seyrediyor isek bunların hepsi sürekli takip ettiğimiz ve zaten bizim gibi düşünen, bizim gibi söyleyen ya da aktaran kanallar oluyor. Aksi durumda ismi lazım değil sol cenah bir ahbabın dediği gibi; televizyonu kalkıp kırasım geldi, deyip önyargılı tepkimizi ve tahammülsüzlüğümüzü bir şekilde dile getiriyoruz. Asıl mesele şu ki biz hep kendimiz gibi düşüneni dinleyeceksek karşıt görüşün ne dediğini nasıl anlayacağız veya kendimizi karşımıza nasıl izah edeceğiz? Tabii ki kendi kanallarımızın frekansları hep açık olacak; ama diğer frekanslara da bizim açık olmamız gerekmez mi? Zira bu içsel döngü zihni körlüğe veya hantallığa sebebiyet vermesi bakımından da ayrıca incelenmesi gerekir. Kaldı ki ferdin hep aynı zihin performansıyla karşı karşıya kalması özellikle de derdi ve davası olanlar için inanılmaz bir züldür.

Meselenin özü, “Biz sadece biz gibi düşünen, biz gibi yaşayan insanları takip edip düşünce örgümüzü oluşturursak karşıyı nasıl anlayacağız?” sorusundan daha önemli olarak “Kendimizi karşıya nasıl anlatacağız?” sorusunu kendi kendimize sormamız gerekir. Zannımca işte o zaman meselelere daha geniş perspektifte bakmayı, daha tepeden görmeyi başarabiliriz. Allah’a (cc) emanet olunuz!