Evanjelizm en büyük gövde gösterisini 11 Eylül’de yapmıştı. İkiz Kuleler’i havaya uçurduktan ve yüzlerce vatandaşının canına kıydıktan sonraki sürece bakalım…

Taliban, El Kaide, Boko Haram ve son olarak DAEŞ organizasyonlarının tamamı İkiz Kule projesinin karşı süreğidir.

O sıra ABD başkanlık koltuğunda “Tanrı tarafından insanlığı kurtarmak için görevlendirildim” diyen ‘Küçük’ Bush oturuyordu.

Bush’a istihbaratı ve stratejiyi kim veriyordu?

Bizim Müslümanlar’ın da çok sevdiği ve makalelerinde gururla atıf yaptıkları Yahudi asıllı Bernard Lewis…

Geçenlerde 101 yaşında ölen Lewis, Beyaz Saray’ın, özellikle ‘Küçük’ Bush’un uzun yıllar danışmanlığını yaptı. Beyaz Saray yetkililerine İslam kültürü hakkında konferanslar verdi.  New York Times, ölümünden sonra bir bilgi notu paylaşmıştı: “Bush, Lewis’in bazı makalelerinin bir kopyasını fosforlu kalemle işaretleyip yapacağı konuşmalara bile götürüyordu.”

O kadar yani…

‘İslam uzmanı’ Lewis’e göre, Müslümanlar bir dönem her konuda çok ileri seviyeye ulaştılar. Ancak eski ihtişam yok olunca Bin Ladin gibi teröristler ortaya çıktı!

11 Eylül tezgâhı kapandıktan sonra Beyaz Saray’a ilk çağrılan danışman Lewis oldu.

Çünkü neden?

“Bin Ladin’in radikalizmi Arap ülkelerindeki despot rejimlere ve Saddam iktidarına bir tepki idi, dolayısı ile bize düşen o topraklara demokrasi getirmektir. Yoksa onlar hepimizi yok edecek.”

Vay ki vay!..

Devam ediyor:

“Ortadoğu halkları şu anki yolunda devam ederse, intihar bombacıları tüm bölge için bir tehdit haline gelebilir ve toplumsal hiyerarşinin alt basamaklarındakilere dönük nefret ve aşağılama, yoksulluk ve baskılar, öfke sarmalının büyümesine yol açacaktır.”

Ve altın vuruşu şu çözüm önerisiyle yapıyor: “Ya sertleşin ya da bölgeden çıkın!”

Dün 11 Eylül’ün yıl dönümü idi…

Bugün de demokrasinin kalbinden hançerlendiği 12 Eylül darbesinin yıl dönümü…

Bunca cümleyi, iki proje veya darbe arasında doğrudan bir bağlantı kurmak için kurmadım.

Her yıkım projesini bir ‘durum’a bağlayan düşünce sistemi insanlığın ilk gününden itibaren var. Başkaca örnekler de sıralayabiliriz…

12 Eylül cuntasının/çetesinin başı Kenan Evren’in darbe gerekçesini ballandıra ballandıra anlattığı konuşmasında şöyle bir cümle vardı: “(…) ancak etkilerine baktığımız zaman, bir defa daha belirtiyorum ki; Silahlı Kuvvetler aziz Türk Milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü için yönetime el koymak zorunda kalmıştır.”

Neden? Nasıl? Ne hakla? Millet iradesi?..

Yani “Bernard Evren”in çağlar aşan “Ya sertleşin, ya duruma el koyun!” birleşik veciz sözü her darbe döneminin parolası oldu.

27 Mayıs cinayetini, Stalin vahşetini, 28 Şubat ihanetini, Kandahar dağlarının bombalanmasını, 15 Temmuz şerefsizliğini, Kaddafi’nin katledilmesini, Mursi’nin hapse tıkılmasını…

Bütün bunların tamamı ve daha fazlası bu hastalıklı, çürük, kayarto ruhların eseri…

O yüzden Üstad Nuri Pakdil’in “İnsan, seni savunuyorum sana karşı” sözü hepimiz için dua sadedinde bir uyarıcı olmalı…