Geçtiğimiz hafta Türk Tiyatrosu’nun en önemli simgelerinden Kel Hasan Efendi’nin kavuğunun kime devredileceği açıklandı. Bu açıklamadan dolayı sosyal medyada ve tiyatro çevrelerinde bir tartışma ortaya çıktı ve bazı kesimlerde homurdanmalar başladı. İlk önce bu konuda tiyatroya dahi gitmeyen kişilerin eleştirilerini tuhaf karşıladığımı söylemeliyim.
Bu tartışmalardan önce paylaşılamayan kavuğun hikayesine göz atalım.
Konuya biraz baktığımda Araştırmacı Tekin Deniz’in yazdıklarını gördüm ve şaşırdım. Deniz, kavuğun hiçbir zaman Münir Özkul’a İsmail Dümbüllü tarafından verilmediğini iddia ediyor.
İddia büyük ve bilinenin tam aksi bir şey söyleniyor.
Tekin Deniz, konuyla ilgili sosyal medya hesabından yaptığı açıklamalarda “Münir Özkul’a, İsmail Dümbüllü tarafından verilmiş bir kavuk yok. O dönemde Münir Özkul sahneden kopmuştu ve çeşitli sağlık sorunlarıyla uğraşıyordu. Haldun Taner ve Sadık Şendil, Özkul’u sahnelere döndürmeye uğraştılar. Bu da bir nevi moral gecesiydi. Özkul’a kavuğu değil ama evindeki Pişekâr takkelerinden birini verdi” diyor.
İsmail Dümbüllü’nün kavuğunun hala ailesinde olduğunu söyleyen Deniz, ailenin bu durumdan rahatsız olduğunu belirtiyor.
Münir Özkul’un Batı tarzı tiyatro eksenini izlediğini ve o tür tiyatro oyunları da oynadığını biliyoruz. Tekin’in bahsettiğine göre o dönemde de Nejat Uygur’un geleneksel tiyatro yaptığı için kavuğu hak ettiği de konuşulmuş.
Ben ortada bir yanlış anlaşılma varsa bunun çıkartılması gerektiğini düşünüyorum. Fakat İsmail Dümbüllü ustası Kel Hasan Efendi’den aldığı kavuğu devretmemiş evindeki başka bir sembolü vermiş olsa bile bu Münir Özkul’a “ben senin ustanım, sen de benim öğrencim olarak tiyatro anlayışımı yaşatmalısın” demek istememiş midir?
Bence literatürde Dümbüllü’nün kavuğu olarak konuşulan sembol öyle kalmalıdır.
Bu kavuk geleneği 1920’li yıllara dayanıyor. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun en önemli tuluat oyuncularından İsmail Dümbüllü ustası Kel Hasan Efendi’den kavuğu devralıyor. Bu durumu bir ahilik geleneği olarak da algılayabiliriz. Ustanız size hem el veriyor hem de güven veriyor.
Bu silsile de İsmail Dümbüllü’den Münir Özkul’a, Münir Özkul’dan Ferhan Şensoy’a ondan da 4 yıl önce Rasim Öztekin’e geçmişti. Rasim Öztekin yapmış olduğu açıklamada İsmail Dümbüllü’nün kavuğunu Şevket Çoruh’a teslim edeceğini açıkladı. Ben bu duruma baktığımda ancak hayırlı olsun diyebilirim.
Ustanın öğrencisine devrettiği bir manevi unvanı siyasi görüşüne katılmadığımız için eleştirmemiz bana pek anlamlı gelmiyor. Rasim Öztekin’i rahatsızlığı sebebiyle tiyatro sahnelerinde göremeyecek oluşumuzdan dolayı üzgünüz. Rasim Öztekin ustaya acil şifalar diliyorum.
Bu kavuğun yarattığı atmosferden anlaşılıyor ki herkes bu manevi unvanın öneminin farkında. Şevket Çoruh’un geleneksel tiyatromuz adına önemli işler yapmasını diliyorum. Kurmuş olduğu Baba Sahne’nin de Türk Tiyatrosu’na önemli bir kazanç olduğunu düşünüyorum.
Tiyatro sanatçılarımız seyirciyle yakın temas kuran, nefesini içimizde hissettiğimiz kişiler. O yüzden sanatçılarımızın durdukları yer çok önemli diye düşünüyorum. Tiyatro sanatçılarımızın her kesimden insanımızı eşit karşılamasını ve o sevgi haliyle muamele etmesini bekliyoruz. Konu muhalif olmak ya da iktidardan taraf olmak değil. Toplumdaki bir problemi en önemli vurguyla dile getirecek kişiler yine sanatçılarımız.
Tüm bunların yanında alkışlarıyla tiyatroyu yaşatan seyircinin sanatçılar tarafından ötekileştirilmemesi kutuplaşan tarafımızı ortadan kaldıracaktır. Geleneksel tiyatroda da olduğu gibi hoşgörü ve eleştiriyi hassas bir terazide tartmalıyız.
Şevket Çoruh’a tekrar hayırlı olsun dileklerimi sunuyorum.
Alkışınız bol olsun.