Kardeş payı bir hayat yaşıyoruz.

Birinin dudaklarından çıkan iki çift söz, bir başkasının kulaklarına değiyor sonra.

Merhamet rüzgârları esmiyorsa içimizde vurdumduymazlığın fırtınasında kaybolup gidiyor bir birimize inanmışlığımız.

Çünkü biz farkında olsak da olmasak da kardeş payı bir ömrün kader yolcularıyız.

Sırtımızda taşıdığımız küfede dünyaya ait bin bir türlü yorgunluk var.

El ele tutuşunca ancak hafifliyor ruhumuzu saran ızdırap zırhı.

Yalnızlığın, kırgınlığın, yere kapaklanmanın, içe çökmüşlüğün bizi esir aldığı bir ortamda sırtına bir darbe almanın, yetmedi bir darbe daha, bir darbe daha yemenin geriye bıraktığı bir yenilgiyle geliyor üstümüze hayat…

Aynalara bakamıyoruz bile…

Yorgun yüzümüzü görmekten korkuyoruz belki de…

Yıkık bir minarenin mahzunluğu içinde yere indiriyoruz bir dizimizi usulca…

Bir omzumuz göğe yol arıyor gibi dik duruyor ama gözlerimiz öylesine mahcup yerlerde geziniyor.

Mazinin izlerini arıyor.

Bir zamanlar serinliğinde nefes aldığımız günleri arıyoruz hep birlikte…

Diğer omzumuz bundan dolayı tonlarca yükün altında kalmış bir boyunduruğun çöküşü gibi “Ha düştü düşecek” tedirginliği yaşatıyor inan yüreklerin (ümmetin) gelecek umuduna…

Sırtımızı sonsuzluğa dayamış olmasak yerle yeksan olmamız an meselesi.

Neyse ki O (cc) her şeyi görüyor ve çekip alıyor en zor zamanlarımızda bizi yıkıntılar arasından…

Bütün kuytu köşelere bıraktığımız yanlışlarımızı temize çekerek bizi yenilgilerimizle baş başa bırakmama lütfunda bulunuyor.

O’na (cc) açılan ellerimizden yükselen ve dudaklarımızdan dökülen yakarışların hatrına mıdır, nedir?.. Yenilgilerimizin bize öğrettiği mahcubiyet içinde köklerimizden fışkıran ruhla kendimize geliyoruz da ayakta durmak nasip oluyor her seferinde.

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zaferin neferleri olabiliyorsak ne mutlu bize…

Mahzun bir kalbin içinde büyüttüğü sevincin iç kıpırtılarına erişebiliyorsak ne mutlu bize…

Saçaklardaki bir güvercinin öksürüğüyle ağlayabiliyorsak ne mutlu bize…

Aksi halde ne yaşadığımız zamanın üstüne çıkabilir ne bize emanet edilen mekânın kıymetini anlayabiliriz.

Şimdi düşünün bir kere… Veyahut hayal edin…

Yüzyıl önce yere indirdiğimiz dizimizi kaldırdığımızda ve iki kolumuzu bir kartal misali iki yana açtığımızda adalet, hoşgörü ve barışın hüküm sürdüğü bir dünya kurulacak yeniden.

Asırlık zamanların raksı içinde dizini toprağa vuran bir zeybeğin asaletini, aradan geçen yılların ağır çekiminde seyrederken zayıflık telakki edenlerin anlaması gereken şu ki: Kader planında her şeyin bir vakti vardır.

O zeybek bütün ihtişamıyla sırtını doğrultup göğsünü imanla kabarttığında etrafa tebelleş olan leş kargaları dört bir yana kaçışacaktır elbette.

Yeter ki üzerimizdeki yorgunluk bulutlarını kovarken mesuliyetlerimizin farkında olalım ve bir birimize çelme atmak yerine sıkı sıkıya tutunalım.

En nihayetinde yaşadığımız hayatın hikâyesi belli, bize yüklediği anlam belli ve dahi adı belli:

Kardeş payı…