Kapitalist iktisadi teori; “bireysellik, rasyonalizm ve denge anlayışı çerçevesinde tam rekabet piyasasının işlerlik kazanması sonucu” bir ekonomide etkinlik, eşitlik, istikrar (işsizlik ve enflasyon) ve büyümenin her zaman işlerlik kazanacağını ortaya koymaktadır ki işin bu teorik boyutunu üç haftalık dilimde sizlerle paylaştım.
Ayrıca her bir yazımda, bu teorinin pratiğe asla yansımadığını, gerçeklerden kopuk olduğunu, yazının amacına uygun olarak sadece tek cümle marifetiyle dile getirdim. İşte bu haftadan itibaren de, kapitalist iktisadi düşüncenin “piyasa başarısızlıkları” olarak adlandırdığımız pratikteki çöküşünü detaylandırmaya gayret edeceğim.
İlk olarak iktisadi etkinlikten başlamak istiyorum. İktisadi etkinliği; dağılımda, üretimde ve bölüşümde etkinlik olarak üçe ayırıyoruz. Dağılımda etkinlik, doğru malların üretilmesini; üretimde etkinlik, malların doğru biçimde üretilmesini; son olarak bölüşümde etkinlik, malların doğru bir biçimde bölüşülmesini ifade ediyor. O halde iktisadi etkinliğin sağlandığı bir ekonomide, sosyal yararın azamiye çıkarıldığını söyleyebiliriz.
Piyasa kapitalizminin detayları incelendiğimizde doğru malların üretilmesinin (dağılımımda etkinlik) gerçekçi bir yaklaşım olmadığı görülecektir. Tüketiciler tarafından daha çok tercih edilen malın önce fiyatı yükselmekte sonra da üretimi artırılmaktadır. Bu durumda hangi malların üretileceğini talep meselesi çerçevesinde büyük ölçüde ödeme gücü yüksek olan kesimin istekleri belirlemektedir ki gelir dağılımının adaletsiz olması kapitalist doktrinin bir gereğidir.
Başka bir deyişle kaynaklar görece yüksek gelire sahip bireylerin talepleri doğrultusunda kullanılmakta, hangi mallardan ne kadar üretileceğini yüksek gelir grubuna dahil olan bireylerin talebi belirlemektedir. Sonuçta insanların yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan, zorunlu gereksinim malları haricinde zorunlu olmayan gereksinim malları üretimi ağırlık kazanmaktadır.
Piyasa kapitalizminin detayları incelendiğimizde malların doğru biçimde üretilmesinin (üretimde etkinlik) gerçekçi bir yaklaşım olmadığı görülecektir. Kâr maksimizasyonunu amaçlayan firmalar üretim sürecinde kendilerine en düşük maliyeti sağlayacak girdi bileşimini tercih ederek faaliyet göstermektedirler. Girdi fiyatları, kaynak arz ve talep dengesine göre belirlenmekte ise de, durum büyük ölçüde işveren kesiminin lehinedir ki düşük ücret politikası sanayi kapitalizminin bir gereğidir.
Piyasa kapitalizminin detayları incelendiğinde üretilen malların doğru şekilde bölüşülmesinin (bölüşümde etkinlik) gerçekçi bir yaklaşım olmadığı görülecektir. Üretilen malların bölüşümü ödeme gücüne göre yapılmaktadır ki gelir dağılımının adaletsiz olması kapitalist doktrinin bir gereğidir. O halde girdi piyasası dahilinde daha yüksek gelir elde eden bireyler daha yüksek tüketim haliyle refah seviyesine erişirken görece daha düşük gelire sahip bireyler daha az tüketim haliyle refah seviyesinde kalacak hatta temel gereksinimlerini bile karşılamakta güçlük çekecektir.
Piyasa kapitalizmi çerçevesinde dağılımda, üretimde, bölüşümde etkinsizliğin kısa bir hikâyesini anlatarak toplumun kaynaklardan azami fayda sağlayacağı inancının pratikteki çöküşünün birinci adımının özetini yapmaya gayret gösterdim. Haftaya İnşallah iktisadi eşitlik inancının pratikteki karşılıksızlığına değineceğim.