Renk körlerinin görme yeteneklerindeki bozukluğun farkında olmaması gibi insanların hiç farkında olmadıkları fikir körlüğü de vardır. Entelektüel körlük de diyebileceğimiz bu hastalığa yakalanan bir insanın olup biten olayları hakkıyla kavraması mümkün değildir. Fikir körlüğü hastalığını bir anda göremeyiz. Çünkü bizim görme kudretimizin kapsamına giren bir husus değildir bu. Aynen görme yeteneğimizin karanlıkta işe yaramaması ya da morötesi ışıkları göremeyişimiz gibi. Fikir körlüğü de aynen bu şekilde normal şartlardaki görüş alanımızın dışında kaldığı için ilk bakışta bu bozukluğu fark edemeyiz.
Müslümanın düşünce dünyasında derin kökler salmış olan ‘kalp körlüğünün kâfirlere has olduğu’ anlayışı, bu hastalığa kendisinin de müptela olduğunu öğrenmesi durumunda onu şoka uğratacaktır. Çünkü o, İslam’a müntesip olmanın tek başına Müslümana dokunulmazlık kazandıracağını zannetmektedir. Oysa bu saflığın bizzat kendisi de kalp körlüğünün göstergelerindendir.
Bazen bir Müslümanın malını da canını da Allah yolunda harcamaya hazır olduğu hâlde onun bu fedakârlığı yaparken muteber ve sağlam bir yöntem bilgisine sahip olmadığını, dolayısıyla şaşkına dönüp bocaladığını görürüz. Esasen kalp körlüğü sadece bu gibi sade insanlara mahsus olmayıp, sade insanların mallarını ve canlarını uğrunda feda ettikleri akıl ve düşünce gücü yüksek insanların da benzer bir şaşkınlık ve bocalama içinde olduğunu görüyoruz. Ancak burada her iki kesimin de kötü niyetli olmadıklarını, sadece basiret körlüğü yaşadıklarını, sorunu nasıl çözeceklerini bilemediklerini gözlemliyoruz.
Mesela, kuvvetli Müslüman erkeklerden bir takım oluşturduğumuzu düşünelim. İmanları güçlü, Müslümanların problemlerine gerçekten duyarlı, ancak futbol alanında hiçbir şey bilmiyorlar. Bu takımı büyük bir sahada profesyonel futbolcuların karşısına çıkaracak olursak sonuç bellidir: Profesyonel oyuncular zafer elde edecek, Müslümanlar da alay konusu olacaktır. Tecrübeden ve uzmanlık bilgisinden yoksun kas ve irade gücü, işi bilen uzmanların gücü karşısında ezilecektir. İşte İslam âleminin görmek, anlamak ve itiraf etmek istemediği husus budur! Şu hususa kuvvetle dikkat çekmemiz kaçınılmaz bir zorunluluk hâline gelmiştir: Herhangi bir yetenekten -mesela boks yapma yeteneğinden- mahrum olan bir mümin bu yüzden kâfir olmaz. O mümindir, ancak boksu ve kurallarını bilmemektedir.
Başarı iradesine ve imana sahip olmak tek başına yeterli değildir. Bunun yanında Allah’ın varlığa koyduğu yasaları bilmek de gerekir. Boks örneğinden devam edersek, karşılaşmada rakibine üstünlük sağlamak için boksun kural ve gereklerini en iyi şekilde öğrenmek de gerekir.
Şöyle örnekler de görebiliyoruz: Olgun bir imana sahip bir insan, Allah yolunda malını da canını da feda etmeye hazır olduğu hâlde işin gerektirdiği bilgi ya da deneyimden yoksun olduğu için iyi bir hâkim ya da iyi bir doktor olamayabiliyor. Dolayısıyla güçlü bir imana ve samimi bir fedakârlık duygusuna sahip olması onun insanlar arasında adaletle hüküm vereceği ya da hastaları iyi tedavi edeceği anlamına gelmiyor. Buna yeltenecek olursa soncu hüsran oluyor.
Günümüzde hamasi duygularla dolu çok sayıda gencin hayatın hemen her alanında zorluklarla karşılaştığını görmekteyiz. Çünkü bu gençler, kendilerini kalp körlüğünden kurtaracak olgunlaşma ve kavrama aşamasından geçmemişlerdir. İslam adına yüksek hamasi duygular taşıyorlar, ancak işin hakikatini bilmiyorlar. Dolayısıyla, karşılaşmanın kuralları ve incelikleri hakkında hiçbir şey bilmeden ringe çıkıp kıdemli bir boksöre gözü kapalı şekilde saldıran acemi boksör konumuna düşüyorlar.
Bugün bazı videoları izlediğimizde, renk körlüğünü telafi eden gözlük taktıklarında renk körlerinin nasıl dehşete kapıldıklarını görebiliyoruz. Keşke biz de fikir körlüğüne yakalanmış Müslümanların kalp gözlerini açacak böyle bir imkân elde edebilsek. Böylece kalp körlüğünün zihinlerinde yol açtığı fikir karmaşasını kendilerine göstererek bu Müslümanlara şok tedavisi uygulayabilsek…
Çeviri: Fethi Güngör