Oldum olası siyaset konuşmayı sevmemişimdir.
Sevmemek derken hemen yanlış anlaşılmayayım. Bilinçsizce, körü körüne yapılan siyasetten bahsediyorum. Siyasetin ne olduğunu bilmeyen insanların kaba ve sığ düşüncelerinin ortalığa yaydığı kirlilik, temiz düşünen insanlar için ciddi risk barındırdığını düşünüyorum.
Öğlen saatleri olunca, birkaç bardak çay içmeye gittiğimiz bir kahvehane var. Çay taze olunca, insan hem sessizlik hem taze çayı bahane edip gidiyor. Bu kahvede çalışan 55 yaşlarında emekli bir amca var. Anadolu’dan İstanbul’a göç edip, işçi olarak çalışmış, daha sonra emekli maaşı giderlerini karşılamadığı için çalışmaya devam etmiş. Aynı kaderi paylaşan milyonlarca Anadolu insanı gibi.
Amca biraz ters… Tam bir siyaset konuşma sevdalısı..
Beni her gördüğünde siyasi görüşümü sormadan etrafından birkaç yobaz çevirirsen “hayır oyu için” vatanı kurtarırsın diyor. Karşısındaki insanın ne düşündüğü hiç umurunda bile değil.
İmkânı olsa var olan iktidarı bir yudum suda boğacak. Hatta bazen beyni o kadar fanatikleşiyor ki, ağzından çıkan kelimelerin farkında bile olamıyor.
Beyin tamamen off duruma geçmiş. Conta yakmış, yanmış beyin devreleri tamamen.
Referandum ’da “Evet” çıkarsa bu ülkeyi terk edeceğim diyor.
Bizde sakin sakin bu adamı anlamaya çalışıyoruz.
Velev ki; ne dersen de, nasıl dersen de bir türlü kendi “iç sesinden” kurtulup ta bizim sesimize kulak veremiyor. Hayretle izliyoruz!
Öyle bir seviyeye varmış ki; Kendi siyasi görüşünüzü ifade edebilmeyi bırakın, buna saygı duyacak bir gram mecali yok. Sanki zindanlarda yatmış, 28 Şubatlar yaşamış, evladını şehit vermiş, şiir söyleyişte hapislerde yatmış edasında. İnanın bu hırsın tarifi yok.
Bu katı zihin, öyle bir şekil almış ki, hiçbir gerçekçi bilgi barındırmadan bile haklı olduğunu düşünebilecek kadar kendisine körleşmiş.
Bütün dünyanın âlimlerini toplayıp önüne getirip te; Amca “bak bu adamlar sana göre kötü bir şeyler yapmış olabilir,” ancak ; “şu yaptıkları da iyi bir şeylerdi” desem, inanın kabul edecek durumda değil.
Şimdi Değerli Dostlar, bu fanatizmidir nedir bilmiyorum, birileri psikolojik olarak belirli kavramlarla bunları tanımlayabilir, ancak bence bu resmen cahilliğin, körlükle tost olmuş hali diyebilirim.
Bu zihin yapısı çevremizde hepimizin tanıdığı birkaç insana elbette uyar. Asla değişmeyen betonlaşmış ve yeniliğe kapalı tipler tanırız.
Şimdi bu ve benzeri insanlarla karşılaştığınızda tartışıp ta bir şeyleri değiştireceğinizi düşünüyorsanız hemen vazgeçin. Bir insanı binanın tepesine çıkarıp değişik açılardan aşağıyı gösteriyorsanız ve hepsinde hep aynı şeyleri görüyorsa o insan zihnen ölü bir beyindir. Bu insanlarla zaman harcamayı bırakın, en önemlisi de bu insanların çevreyi kirletmemesi için gereken önlemlerinizi anlamaya çalışın.
Bir kez daha anlıyor ki; Her ne şekilde olursa olsun insan esnek olabilmeli, bir fikre körü körüne saplanmak ve yeni fikirleri kapalı kalmak beynin ölüm halidir.
Eğer ki bugün, değişik açılardan bakıp körü körüne inanmadan, sorgulayarak, doğru kaynaklardan çeşitlilik ilkesinden süzerek, gerçek doğruya erişebiliyorsak, emin olun çok şükretmemiz gerekiyor.
Peki, nasıl oluyor da bir insan bu kadar körleşebiliyor?
İnsan için en değerli varlık akıldır. En önemli yapılması gereken de “aklı kullanmaktır.” İnsan, aklını kullanmadığı zaman her türlü yanlışı yapmaya açıktır; o taşa da tapar, ağaca da, insana da.
Akıl nimeti diğer nimetler gibi zamanında ve doğru kullanılırsa güzel hasatlar alır insan.
İnsanın içerisinde üç ayrı dünya yaşar. Nefis, Akıl ve Kalp.
İnsan nefsini bilirse sorun yok, nefsi bilirsen sana yapabileceklerini de bilir ona göre ona hükmedersin. Nefsi bilmezsen, o seni iyi bildiği için istediği gibi kullanır seni. Hep yenilir durursun ona.
Akla gelince, akıl sana öğrendiklerin ve yaşadıkların neticesinde, en çok doğru bulduğu seçeneği sunar, bu seçenek senin eğitimin, kültürün, yaşadıkların ve biriktirdiklerinle alakalıdır. Sen aklına sorarsın akıl cevap verir. Eğer aklın yeterli seviyelerde değilse, onun verdiği eksik bilgiler seni hep yanlış yollara sokar.
Kalp ise, aklın getirdiklerinin dünyasıdır. Akıl sana ne getirmişse o dünyayı sunar sana kalp. Bazen az getirdiğin şeyler için sızlar, kanar, bazen mutsuz kalır bu çölde. Ancak nefis boş durmaz akıl yanlış yolda ise ona destek verip kalbin kendilerine uymasını sağlar.
Nihayetinde, eksik akıllı, nefsine uymuş, kalpsiz bir insan olur çıkar.
Geriye nemi kalır.