Refahyol iktidarının zor şartlarda hüküm sürdüğü 1997 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bende müstesna emekleri olan Gaziantep Milletvekili Doç. Dr. Kahraman Emmioğlu Bey’in danışmanlığını yapıyordum.

O yıllarda bir milletvekili danışmanı olarak en önemli ve en sıkıntılı görevim Gaziantep’ten gelen hastalar için Ankara’nın devlet ve eğitim araştırma hastanelerinde randevu almak ve kalacak yer bulmaktı. Sadece ben değil aşağı yukarı TBMM’deki bütün milletvekili danışmanlarının en önemli işi memleketlerden gelen hastalarla ilgilenmekti.

Milletvekillerinin temsil ettikleri şehirlerdeki başarıları büyük ölçüde Ankara’daki hasta trafiklerini yönetebilme becerilerine endeksli idi. Kimi milletvekilleri temsil ettikleri şehirlerinden gelen hastaları ağırlamak için Ankara’da ev dahi kiralamışlardı.

Sağlık sektörü adeta dibe vurmuştu. Anadolu şehirlerinin millet hastanelerinde doktor, hemşire, ebe bulmak çok güçtü. Bulunsa dahi Allah esirgesin bir çaresiz, kötü hastalığa duçar olunmuşsa ya Ankara’ya ya İstanbul’a gitmekten başka çıkar yol yoktu. TBMM ve milletvekilleri Ankara’da olduğu için milletvekillerinin imkânlarını kullanarak tedavi olmak adına Ankara tercih edilirdi. Ankara, Anadolu illerine ulaşım açısından İstanbul’a nazaran daha da yakındı.

Yaz aylarında Ankara’daki hastanelerin avlu ve bahçeleri açık misafirhane ve otel gibiydi. Kalın karton kutusu bulup hastane bahçesinde yer bulmuş bir hasta yakını ya da refakatçisi şanslı sayılırdı. Ankara’da yakını bulunan hasta ve yakınları da yine şanslılardandı.

Hastanelerde tedavi için yer bulmuş hastaları tedavi süreçleri bittiğinde tedaviden çok daha zorlu bir süreç beklerdi. Tedavi faturası. Bu faturayı ödemek kimi zaman çok zor kimi zaman da imkânsızdı. TV ekranlarında faturayı ödeyemediği için hastanelerde rehin kalmış hasta haberleri her günün sıradan rutin haberlerdi.

Hastalıktan kurtulmuş olanlar hastaneden kurtulamazdı. Hastaneden kurtulmanın üç yolu vardı. Ya senet imzalayıp borçlanacaksınız, ya köylüyseniz tarla ya da traktörünüzü, şehirliyseniz evinizi barkınızı satacaksınız, ya da bir yolunu bulup hastaneden firar edeceksiniz. Hastaneden firar etmek için kurnazca yollar üretilmişti. Doğup büyüdüğüm Nizip Devlet Hastanesi’nde yaşanan hasta firarları hapishane firarlarını aratmazdı. Hasta kadın ise erkek, erkek ise kadın kıyafetleri giydirilir, hastaneler zaten hınca hınç ve itiş kakış içinde olduğu için sessizce sıvışılırdı. Biraz beceriksiz biraz da talihsiz firarilerden yakayı ele verip hapis cezası alanları dahi bilirim.

Balcalı Hastanesi’nden firari hasta Celal B. yakayı ele verince hüküm giymiş ve bir halk şairi olan babam 8 Mart 1995 tarihinde “Ya Rehin Kal Ya Hapis!” başlıklı bir şiir kaleme almış ve ilk dörtlüğünü şöyle dile getirmişti:

Neyinedir senin yurt yuva kurmak

Öl Celalim öl fakirsin çünkü

Balcalı’da öyle kolay mı yatmak

Öl Celalim öl fakirsin çünkü…

Hasılıkelam o yıllar ölmenin çok kolay ve sıradan olduğu yıllardı…

Geçtiğimiz hafta Gaziantep’ten bir hemşehrimiz aradı. Ailenin reisi Endonezya’da çalışıyordu. Endonezya’da kaldıkları evde tüp patlaması sonucu aynı evde kalan arkadaşı hayatını kaybederken kendisinin vücudunda yüzde atmış oranında ciddi ve hayati yanıklar oluşmuştu. Aile beni arayarak babalarını kendilerine kavuşturmamızı ve tedavisinin Türkiye’de devamını rica etti.

Sağlık Bakanlığımız ile yürüttüğümüz temaslar neticesinde 2 hafta önce içinde bir doktor ve bir hemşire bulunan ambulans uçak Jakarta’ya havalandı. Aralıksız tam 13 saat uçtu ve hastamızı alarak bir 13 saat daha yani toplamda 26 saat havada kalarak hasta vatandaşımızı ülkesine, çocuklarına kavuşturmak için çaba sarf etti. Maalesef hastamızı dönüş yolunda hava da kaybettik. Ancak kaybetmiş olsalar dahi babalarının ambulans uçakla kendilerine taa Endonezya’dan kavuşturulmuş olması büyük bir teselli oldu. Bu duygularla teşekkür ettiler.

Evet içinde bir doktor ve bir hemşire bulanan ambulans uçak bugün bir Türk vatandaşı için Türkiye’den havalanıp ve 26 saat havada kalarak bu ülkenin bir vatandaşını memleketine, ailesine, sevdiklerine kavuşturmak için çaba sarf ediyor.

Ve bu hizmet Allah gerek etmesin ama her Türk vatandaşının yararlanabileceği sıradan bir hizmet. Sadece benim bu şekilde ambulans uçakla yurt dışından getirdiğim toplam hasta sayısı 8.

Danışman olduğum yıllardaki sağlık Türkiye’sinden milletvekili olduğum yıllardaki sağlık Türkiye’sine bu ülkenin kat ettiği mesafe jet hızında değil ışık hızında.

Bu makalemi 31 Mart seçimlerinde oyunu patlıcan, biber, domatese feda edenlere ithaf ediyorum…