Gerek Osmanlı Devleti’nin en güçlü dönemlerinde gerekse Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde gösterdiği kahramanlıkla Kastamonu Türk İslam tarihinde çok önemli bir yere sahiptir.
Fatih Sultan Mehmet’in Annesi Hüma Sultan’dan tutun da Kut’ül Amare Zaferi’nin Kahramanı Halil Kut Paşa’ya, 1949 yılında şehit edilen Kafkas İslam Orduları Kumandanı Nuri Killigil Paşa’dan, büyük kahraman İşkodra Valisi Tosyalı Hasan Rıza Paşa’ya, Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa’dan, Başkumandan Vekili Enver Paşa’ya, Şerife Bacı’dan Halime Çavuş’a kadar ismini sayamadığımız birçok önemli isim Kastamonu’nun yetiştirdiği değerlerdendir.
Son yıllarda bu kahramanların milletimize ve gelecek kuşaklara doğru bir şekilde tanıtılması noktasında özellikle KAS-DER’in (Kastamonulular Dayanışma Derneği) oldukça yoğun çalışmaları olduğunu görüyor ve mutlu oluyorum. Özellikle KAS-DER Esenler Şubesi tarafından iki yıldır Esenler Belediyesi ile birlikte düzenlenen Şehit Şerife Bacı’yı ve Halime Çavuş’u anma programları bana oldukça heyecanlı dakikalar yaşattı. Her yıl farklı bir kahramanımızın bu şekilde anılacağını öğrenmekte tüm Kastamonuluları olduğu gibi bir Kastamonulu olarak beni de ayrıca gururlandırdı.
Türkler geliyor!
Panoramik dağları, yemyeşil ovaları ve zümrüt sahilleri ile Türkiye’nin cennet köşelerinden biri olan Kastamonu tüm bu güzelliklerinin yanında köklü bir geçmişe sahiptir. Şehir MÖ. 18. yy. da Gas’ların yurdu olmuş, zamanla Hititler, Firigler, Kimmerler, Lidyalılar, Pers’ler, Pontuslular, Romalılar ve Bizanslıların yönetimine geçmiştir. Bu yüzden eğer antik çağlara ve antik kentlere karşı merakınız varsa ilk durağınız Dünya’nın en kaliteli sarımsağının yetiştiği topraklar olan Taşköprü olsun. Çünkü uzmanlar ve arkeologlar tarafından Efes Antik Kenti ve Gaziantep Zeugma’nın benzeri olarak nitelendirilen Romalıların kurduğu Paflagonia isimli eyaletin merkezi olan Pompei-Polis höyüğü (Zımbıllı Tepesi) burada bulunmaktadır. Yıllarca Hristiyanlar için önemli bir şehir olan Pompei-Polis 1084 yılında Emir Karatekin Bey tarafından ele geçirilmiş olsa da 1212 yılında Çobanoğlu Beyliğinden Emir Hüsameddin Bey tarafından şehir alınana kadar devamlı el değiştirmiştir.
Kastamonu Kalesi
Pınarbaşı’ndan Hanönü’ne, İnebolu’dan Tosya’ya her köşesinden ayrı bir hikâye ayrı bir güzellik karşılıyor bizi. Tarihiyle, birbirinden harika doğal güzellikleri, sahilleri yemyeşil ovaları ile bu güzellikleri gördüğünüzde hayran kalacağınıza eminim. Her ilçesini ayrı ayrı gezmenizi ve mutlaka bir tatilinizi Kastamonu’da geçirmenizi tavsiye ediyorum.
Bizim bugünkü ziyaretlerimiz Kastamonu Merkez’de olacak…
Önce, Dünya’da eşine az rastlanır bu eşsiz manzarayı görmek için Bizans hanedanı komenoslar tarafından yapılan ve Kastamonu şehrinin tarihsel çekirdeğini oluşturan Kastamonu Kalesine çıkalım. Her ne kadar Orta Çağ Bizans öğelerinden çok Osmanlı ve Türk mimarisi özellikleri daha fazla hissedilse de kale farklı dönemlerde yapılan eklemelerle hala daha birçok uygarlığın izini taşımaya devam ediyor.
Bir tarafta Anadolu’nun üç büyük velisinden biri olan Şeyh Şaban’ı Veli Hz.lerinin Külliyesi, bir tarafta yıllardır şehre can veren Nasrullah Meydanı’nda, Kurşunlu Han, Aşir Efendi Hanı, Münire Medresesi, Yanık Han ve Nasrullah Camii, halk arasında sürgün saat olarak bilinen saat kulesi, Arkeoloji Müzesi, Kaya Mezarlıkları, Âşıklı Sultan Türbesi… Evliyalar, enbiyalar, türbeler, camiiler, müzeler, yukardan baktığınızda her birinin ayrı göz kamaştırıcı güzelliği yansıyor bize doğru, daha bir heyecanlandırıyor bizi…
Cennet vatanın neredeyse her köşesini ziyaret ettim. Ancak hiç işgal görmemiş olmasına rağmen bu kadar çok kahramanlık hikâyesine aynı anda rastladığım başka bir yere rastlamadım…
Şehrin her yeri Türk Bayrakları ile bezeli her bayrak adeta Kastamonu’nun yiğit bir evladının yazdığı destanı gösteriyor bize. Bakın mesela kahraman Güzlük Köyü “Çanakkale’de en çok şehit veren köy” unvanını gururla taşıyor göğsünde, hemen yanında tüm erleri savaşta şehit olan Ersizler Dere…
Hemen Yukarda İnebolu selamlıyor bizi İstiklal Yolu ile…
Kar, tipi, soğuk, fırtına demeden İnebolu Limanına inen mühimmatı cepheye ulaştırmak adına koşuşturan Anadolu’nun yiğit erleri ile birlikte kahraman Anadolu Anaları…
Bebeğinin, Elif’inin, biricik yavrusunun üzerindeki örtüyü alıp ıslanmasın diye mühimmatın üzerine örten ve soğuktan donarak şehadet şerbetini içen vatan aşığı Şerife Bacı… Erkek kılığına girerek cepheye koşan Halime Çavuş, teknesi ile mühimmat taşıyan Rahime Kaptan, Anadolu’daki kadınları düşmana karşı direnişe geçiren Hafız Selman İzbeli hepsi burada işte bizimle birlikte…
Taşı Mekke’ye suyu zemzeme benzeyen tekke…
Kastamonu’nun tarih kokan sokaklarında eski evlerin arasından Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri’nin külliyesine doğru giriyoruz. Türbeye geldiğimizde içimizi kaplayan huzurla birlikte “ Gelişiniz güle güle, gidişiniz güle güle, her işiniz güle güle olsun. ” sözü karşılıyor bizi. Bildiğim kadarıyla külliyenin ilk banisi Şeyh Seyyid Sünneti Efendidir. Külliyeye girdiğinizde cami, türbe, dergâh, kütüphane, asa suyu, şadırvan, dergah evleri ve Hz. Pir’e yoldaşlık eden büyüklerin kabirlerini karşılıyor bizi.
Kitabesinden de anlaşıldığı kadarı ile III. Murad’ın hocası Suca Efendi yaptırdığı camiyi ziyaret edelim önce. İlk şeklini bilmediğimiz caminin ahşap işçiliği hemen dikkatimizi çekiyor. Caminin taban ve tavanı ahşap olmakla beraber minber ve vaaz kürsüsüne ahşap üzerine göz kamaştırıcı el işçiliği ile sedef işleme yapılmıştır. Cami ile aynı tarihlerde yapıldığını bildiğimiz dergâhın orta kısmında yer alan müzede Şeyh Şaban-ı Veli Hz.lerine ait eşyaları ve yanında Kastamonulu hattatlar tarafından yapılan birbirinden özel eserleri ziyaret ettikten sonra Fatiha okuyarak Külliye’nin avlusunda caminin doğusunda yer alan kare planlı türbeye geçiyoruz. Türbe içinde Abdulfettah Efendi tarafından yazılmış hat levhalarla birlikte yer alan 16 sandukadan ortadaki ve etrafı pirinç korkuluklarla çevrilmiş olanı 1569 yılında vefat eden Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli’ye aittir.
1810 yılında 132 cilt kitap barındıran kare planlı Şeyh Şaban-ı Veli Kütüphanesinde 1922 de 29’u el yazması 239 kitap yer aldığını biliyoruz. Dergah evleri ve kitabesinden 1900 yılında Fatma Hanım tarafından yaptırıldığını anladığımız sekizgen şadırvan ile birlikte tekkenin haziresinde önemli kişilere ait çok sayıda mezar bulunuyor.
Külliyede en çok dikkatimizi çeken yer Hz. Pir’in bir mucizesi olarak çıkan ve tadı “Zemzem suyuna” benzeyen suyun aktığı çeşmedir. Halk arasında yaygın olan rivayete göre Nuh Tufanı esnasında Cebrail (as) Kabe’den dört avuç toprak alarak dünyanın dört ayrı noktasına bırakmıştır. Bu yerlerden biri de Hz. Pir’in dergâhının bulunduğu yerdir. Bundan dolayı Kastamonu taşlık yapısı ile Mekke’ye, Asa Suyu’nun tadı ve kokusunun da zemzeme benzediğine inanılmaktadır.
İstiklal Marşı ilk burada okundu!
Asa Suyun’dan içip Hz. Pir Şeyh Şaban’ı Veli Hazretleri’nin duasını aldıktan sonra hem heybeti hemde tarihte birçok önemli olaya şahitlik etmesi ile Kastamonu’nun önemli sembollerinden biri olan Osmanlı Devleti’nin Kastamonu’da inşa ettiği ilk anıtsal eseri olan Nasrullah Camii’ne doğru yola çıkıyoruz.
1506 yılında Sultan II. Beyazıd devrinde yaptırılan camii Kastamonu’nun en büyük camiidir. 1746 yılına kadar altı kubbeli olan cami bu tarihte yapılan çalışma ile dokuz kubbeli hale gelmiştir. Cami içerisindeki hatlar ve süslemeler ünlü hattat Ahmet Şevket Efendi tarafından yapılmıştır.
Anadolu’nun işgaline karşı başlatılan Milli Mücadele yıllarında Burdur mebusu seçildikten sonra güçlü hitabeti ile Anadolu’nun birçok yerini, Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun bazı önemli şehirlerini dolaşarak Milli Mücadele’ye destek toplayan İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Kastamonu’da 20 gün kalarak Nasrullah Camii’nde halkı cesaretlendirmek adına vaazlar vermiş, milletimizin bağımsızlık sembolü olan İstiklal Marşı’nı Millet meclisinden önce ilk defa burada okumuştur.
Kastamonu’ya bir daha gelmek ister misiniz?
Kastamonululara göre Nasrullah Camii şadırvanında akan suyun ayrı bir önemi var. Bir Rivayete göre eğer Nasrullah suyundan bir defa içerseniz ömrünüzde bir defa mutlaka Kastamonu’ya gelirsiniz. Bir başka rivayete göre de bu çeşmeden su yudumlayan herkesin ya yedi yıl Kastamonu’da yaşayacağı ya da ömrü hayatında yedi defa Kastamonu’ya geleceği söylenmektedir.