“Âdem’in İlk Oğlunun Yöntemi”[*] kitabımı yazalı yarım asrı geçti. Bu kitabımda İslamiyet’te şiddetin kullanım kurallarına ilişkin anlayışımı ortaya koymuştum. İlk günden beri görüşlerime katılanlar oldu. Görüşlerimi isabetli bulmakla birlikte hamasi gençliğin önüne konmaya elverişli olmadığını, dolayısıyla bu görüşleri -zamanlama açısından- uygun bulmadıklarını söyleyenler de olmuştu. Kitabımı daha hiç okumadan yerin dibine batıranlar da oldu, ama okuyunca kanaatleri değişti…

Kanaatimce, şiddet karşıtı temel görüşümü reddedenler açısından sorun büyük oranda şu noktada odaklanmaktadır: Bunlar benim düşüncemi maalesef anlamıyorlar. Zira onları düşünce dünyamın içine çekmeyi başaramıyorum. Onlara benim gördüğüm ve hareket noktası olarak aldığım köklü gerekçeleri yeterince açık şekilde sunamıyorum.

Dünyada olup biten olaylar ve yerküreyi kasıp kavuran krizler, benim “Kur’an” ve “İslam” anlayışımın şüphe götürmeyecek açıklıkta isabetli olduğunu ispat etmektedir. Hâl böyleyken, benim yaklaşımımı destekleyen bu olaylar ve krizler hakkındaki görüşlerim yüzünden imanımdan sıyrıldığımı zannederek beni itham edenlere çok hayret ediyorum.

Her konu açıldığında birçok örnekle destekleyerek Müslümanların Allah Rasulü’nün (s) 23 yıllık nübüvvet hayatı boyunca Mekke-i Mükerreme’de ve Medine-i Münevvere’de uygulamış olduğu yönteminden nasıl gafil olduklarını izah etmeye gayret ediyorum. Benim anlayışıma göre raşit/olgun/erdemli bir toplum inşa etmenin yol ve yöntemi son derece açıktır.

Allah Teâlâ, yaklaşık 15 yıl süren ilk ‘temeli sağlamlaştırma’ aşamasında nefsi müdafaa için bile şiddet kullanımını yasaklamıştı. Sonraki aşamada, nübüvvetin son 8 yılında ‘belirlenmiş yasalar’ çerçevesinde şiddet kullanımına izin verilmiştir. Bu aşamada bile Müslümanların aleyhine olan bazı meseleler (şiddete başvurmak yerine) sulh yoluyla çözüme kavuşturulmuştur.

Açıkça görülmektedir ki; (nübüvvet döneminde) Müslümanlar -savaşa izin verildiği aşamada bile- zayıf oldukları sürece barış içinde yaşamayı tercih etmişlerdir. Gel gör ki günümüz Müslümanlarının bir kısmı İslamiyet’in ilk aşamasında geçerli olan yasaları ya bilmiyor ya da bu yasaları öğrenmeye bile tenezzül etmiyor, doğrudan ikinci aşamanın kurallarını benimsemeyi tercih ediyor!

Bazı insanlar da benim “kıtal” âyetlerini görmezden geldiğimi ısrarla savunuyor. Bilakis onlar “rüşt” âyetlerini görmezden gelmektedirler! ‘Temeli sağlamlaştırma’ aşamasını yok sayarak insanın inşası ve yeryüzünde ayağını sağlam basma merhalesini ıskalıyorlar! Bu insanlar, Kerim Elçi’nin (s) Mekke ve Medine’de inşa etmiş olduğu “raşit toplum”un kuruluşundaki en büyük dersi göz ardı ediyorlar!

Ben şu görüşteyim: Sağlam bir temel oluşturmadan ve üzerine sağlıklı bir yapı inşa etmeden şiddet kullanmaya yeltenen gasp ve zorbalıkla aile kurmak isteyen gibidir. Evlilik taraflardan birinin teklifi diğerinin de bu teklifi kabul etmesiyle gerçekleşir. Zorbalıkla yapılan evlilik geçerli değildir. Aynı şekilde güce dayalı bir yöntemle erdemli toplum oluşturulamaz.

Benim (Kur’an’dan ve Son Nebi’nin uygulamalarından) anladığıma göre -hak söz/hakikat söylemi ortaya konmadan, Allah’ın mesajları yaygınlaştırılmadan ve erdemli toplum oluşturulmadan- herhangi bir çeşidiyle şiddet/güç kullanımı kesinlikle caiz değildir! Nitekim Rasulullah (s) bu yöntemi uygulamıştır. İşte o zaman “şiddet/güç ve savaş”ın bir yöntem olarak benimsenmesi; -insanları öldüren ya da onları yurtlarından süren zalimlere karşı kullanılması zaruri görüldüğü takdirde- erdemli toplumun yetkisi dahilindedir.

Ancak, kitle imha silahları ve bilgi çağında ‘savaş ölmüştür’, onu cahiller ile onların cehaletini sömüren kötü insanlar dışında kimse bir sorun çözme yöntemi olarak kullanmamaktadır. Cahillerin tutuşturduğu her bir savaş kıvılcımını kötü insanlar ateşin üzerine benzin dökerek harlamakta ve kargaşa ortamında yüksek kârlar elde etmek için savaşın uzun süre devam etmesini arzulamaktadırlar. Böylece kendi menfaatlerini garanti altına almak için iki taraftan herhangi birinin muzaffer olmasına müsaade etmemekte, bu düzenek sayesinde tarafların mallarını ve canlarını bütünüyle kaybederek servetlerinin kendilerine intikal etmesini hedeflemektedirler.

Cahil insanlar, taraflardan hiçbirinin asla kazanamayacağı bir savaşa tutuşmak için -üreticisine karşı kullanılmamasını sağlayan yazılımlarla donatılmış- envaı çeşit silahı satın alıp durmaktadır!

Benim yaklaşımım şudur: Günümüzde zulüm ve şer güçlerine karşı kullanabileceğimiz en güçlü silahımız; gelişmiş/zengin ilim, yönetim sisteminde doğruluk, erdem ve adalettir. Bunu gerçekleştirebileni biiznillah hiçbir güç yenemez!

Cihat isteyene de en büyük cihadı yapmasını tavsiye ederiz:

We câhidhum bihî cihâden kebîra…: Onlarla en büyük cihad (olan Kur’an vahyi) ile cihad/mücadele et. (Onlarla en büyük cihadını Kur’an’ın mesajlarını yaymak suretiyle gerçekleştir).” (Furkân 25/52)…

Çeviri: Fethi Güngör