IŞİD, bu topraklara işgaller sonrası getirilmiş bir örgüt.

Hariciliğe varan uygulamaları ile IŞİD, bölegede dizaynın ve kaosun yeni adresi olarak karşımıza çıkıyor. Eğer Afganistan ve Irak işgal edilmeseydi IŞİD benzeri örgütler bu kadar rahat bir zemin bulmazlardı. Bir taraftan işgaller diğer taraftan ise oluşturulan örgütlerle kaosun yeni adresi bu tür yapılar oldu.

Amerika’nın Irak işgali ile birlikte IŞİD’in temelini atan Zerkavi, Irak Kürdistanı’ndaki Ensar El İslam ile temas kurarak oraya yerleşti. Daha sonra Türkiye’den birçok Kürt genci, Irak’ta önce Amerika’ya daha sonra ise Barzani ve Talabani’ye karşı savaştırıldı. IŞİD’in kökü olan Tevhid ve Cihad, o dönem Kürt gençleri içerisinde yaptığı çalışmaların meyvelerini yıllar sonra almaya başladı. 2009 yılında İstanbul Küçükçekmece üzerinden bu gençlerin bu örgütlere nasıl devşirildiğini yazmıştım… Birileri gerçekten cihad etmek isteyen gençleri buluyor, ağ kuruyor ve onları gerçek Cihad bölgelerinden ziyade kendi emelleri için kullanıyordu.

Suriye direnişi başladığında IŞİD ve Nusra ayrışması yaşandığında IŞİD’in fetva makamındakilerin verdiği fetvaları görünce acımasızlıklarını daha iyi gördüm. Elektrikli testere ile işkenceye dair fetva veren bir örgüttü IŞİD.

Diğer örgütlerden IŞİD’i ayıran en önemli özellik, en acımasız şekilde canlı bomba ve araçlarla katliam yapmaktan kaçınmamasıydı, örgütün imzası acımazsızlığı ve oluşturduğu korkuydu.

IŞİD önce Irak Anayasası’na göre tartışmalı bütün bölgelere girdi ve yeni bir dizayn yaptı. Suriye’de muhaliflerin bir araya gelmemesi ve güçlerini birleştirmemesi noktasında elinden geleni yaptı ve acımasızlığını Esed’den çok muhaliflere sergiledi.

IŞİD, artık Türkiye’yi de hedef listesine aldı. Daha önce Erdoğan başta olmak üzere yöneticileri tekfir eden IŞİD, idelolojisini ve acımasızlığını bu coğrafyaya taşıyor. Daha önce özellikle tasavvufi hareket mensuplarına en acımasız şekilde saldıran IŞİD, uzun yıllar sürecek olan “Kaos”una Türkiye’yi de Kürtler üzerinden eklemledi.

Gerek Kobani’de son yapılan intihar saldırısı gerek Diyarbakır’daki bombalamayı yaptığı iddia edilen gencin ve gerekse de Suruç saldırısını gerçekleştirdiğiyle ilgili kimlik bilgileri verilen kişilerin Kürt olması, Türkiye’nin de karşı karşıya olduğu yeni bir “terör dalgasını” gösteriyor. PKK’dan sonra Kürt gençlerin silahlı olarak mücadele ettikleri yeni bir yapı karşımıza çıktı. Bu yapı bir taraftan PKK’ya karşı savaşıyor bir taraftan kendi dini anlayışına uymayan bütün yapılarla. Dolayısıyla bu yeni durumun büyük fotoğrafının okuması çok acilen herkes tarafından yapılmalı.

IŞİD’de hedef sadece Kürtler veya PKK değil, bunu görmemiz gerekiyor. Özellikle şu ana kadar IŞİD’in Kürt illerindeki örgütlenmesine ve adam devşirmesine söz söylemeyen, adeta gözlerini kör eden ve gerçekleri görmek yerine sadece suçlayıcı bir dil kullanan Kürt siyasetçilerin de artık IŞİD’in hedefinin bu ülke olduğu gerçeğini görmeli. Mevcut devlet politikası ve PKK başta olmak üzere toptancı söylemler, IŞİD’I büyütmekten başka bir işe yaramıyor.

Net olmamız lazım: IŞİD üzerinden kim hangi politikayı gerçekleştirmek ister, kim kimi terbiye etmek isterse bu başımıza bela bir politikadır. Aynı şekilde kendi emelleri için gündelik politikalarla IŞİD’in oluşturduğu korku ve vahşet üzerinden politika geliştirmekte başta Kürtler olmak üzere herkese ihanettir.

IŞİD ideolojisinin İslam’a verebileceği hiçbir şey yoktur. Aynı şekilde bu dizayn ve kaosu fırsat bilerek siyaseten yeni dizaynlar yapmak da bu tuzağa düşmektir.

Gerek Kürt siyasetçiler gerekse de Türkiye’deki diğer siyaset yapıcılar ortak bir aklı üretmek zorundadır. Eğer bölgede Suriye başta olmak üzere dizayn halka rağmen bu şekilde devam eder, katliamlar normal kabul edilir ise bu tür örgütlerin beslenme kaynaklarını kurutamazsınız, daha da büyütürsünüz…

Kanton için PKK’ya söz verenler bunu gerçekleştirecek gibi duruyor; ama diğer taraftan Kürtler üzerinden Türkiye’nin de dahil olduğu bir “din” savaşı dayatılıyor… Kantonları kazanırken uzun yıllar devam edebilecek tehlikeli bir çatışmanın ortasına çekildiğimizi hepimizin görmesi gerekiyor. Yarın Mahabat gibi, Cezayir anlaşması gibi bu dizaynı yapanlar er ya da geç gidecek, o zaman herkes birbiri ile beraber kalacak; ama kapanmayan yaraları şimdiden açtırmamak gerekiyor.

Birlikte yaşama, hoşgörü, kimseye zorla bir şey dayatmama, herkesin hakkını teslim etme ve anti emperyalist politikalarla ancak bu tip örgütlerle başedebiliriz. Yeni dizaynın unsuru olarak değil.