Aksâ, kelime manası ile “en uzak, en son, nihayet, ırak.” anlamlarına gelse de bize en yakın ve hep yüreklerimizin en mutena köşesinde olan bir yer.
Bazıları mütemadiyen sorup duru: “Neden Kudüs?” Bunun onlarca farklı cevabı vardır.
Pek çok şanslı kişi gibi Kudüs’ü ve sokaklarını görmek bana nasip olmadı. Kudüs’ün daracık sokaklarında etrafı temaşa ederek Mescid-i Aksa’ya varmadım hiç. Ne Zeytin Dağı’na baktım, ne de Zeytin Dağı’nda bakma imkânım oldu.
Hiç yerinde görüp ziyaret etmeden zihnime milimetrik olarak nakış-nakış işlediğim Mescid-i Aksa kapısından altın kubbeli Kubbet-üs Sahra’yı seyre dalmadım.
Biz tüm makam ve mekânları yıllarca zihnimize yıllarca nakış nakış işledik. Analarımız süt emzirir gibi “Kudüs” ile emzirdiler bizi. Filistin, Mescid-i Aksa, Gazze, El Halil, Batı Şeria, Ramallah’a aşina oldu kulaklarımız.
Büyüklerimiz yüreklerindeki yangınla bizlerde birer kıvılcım oluşturdu. Yetmedi bulabildiğimiz her şeyi okuduk. Aşkımız, derdimiz, sevdamız büyüdükçe büyüdü. Şiir okuduk, roman okuduk, belgesel okuduk. İntifada marşları hiç düşmedi dilimizden.
Hiç Kudüs’e gitmeyen, ilkokul diploması dahi olmadan değme akademisyenlere taş çıkartan anamın Ortadoğu-Kudüs analiz ve sentezlerini dinledim. Suud kralları içerisindeki “adam gibi tek adam” dediği Kral Faysal’ın Katil Amerika ve Siyonizm tarafından nasıl ve neden öldürüldüğünü dinledim.
Gurbet çoğu kez aramızda engel olsa da bir araya geldiğimizde en çok onun her konuda müthiş analizlerini dinlemeyi sevdim. Çocukları yetmedi torunlarına da aşıladı Kudüs ve Filistin sevdasını.
Bir Anadolu Anasının irfanı tüm coğrafyamızda “Neden Kudüs?” sorusunun cevaplarından biridir.
Kudüs deyince bütün Hıristiyan dünyası ile Osmanlı müttefiki olan Almanya ve Avusturya’da da 1917 Noel’inde, Kudüs’ün Hıristiyanlara geri dönüşü çanlar çalarak kutlanması gelir akla.
Filistinli bir gencik terörist İsrail askerlerinin yüzüne haykırdığı bir gerçek : “Sizden dedesi İsrail’de doğmuş olan biri varsa getirin ona kendi evimi vereceğim. Yok, çünkü siz işgalcisiniz. Bir gün keşke İsrail’de doğmasaydık diyeceksiniz ve sizi affetmek için bize yalvaracaksınız…” Çınlar durur kulaklarımda.
Allenby, 1917’de Kudüs’e girdiğinde çok kısa konuşmuş “Halk sevinçle karşıladı, Haçlı Seferleri sona erdi” dedikten ve Kudüs’ten sonra Şam’ı ele geçirdiklerinde Emevi Camii’nde Selahaddin Eyyubi’nin türbesine gitmiş çizmesiyle sandukaya dokunup, “Kalk Selahaddin, bak biz yine geldik” demişti.
Allenby’nin bu küstah sözleri, Hıristiyan âlemin İslam dünyasına Kudüs yüzünden savurduğu 730 yıllık intikam çığlığıydı. Trump’ın tavrı da bu çığlığın tekrarlanmasıydı.
İstanbul’daki toplantıda alınan karar eksik görülse de tüm bunlara bir cevap olması açısından önemli.
Aralık ayı tarih boyunca Kudüs için hep olağanüstü şeylerin yaşandığı bir aydı ve 13 Aralık 2017 İslam Ülkeleri tarafından Kudüs’ün Filistin’in başkenti oluğunu bir kez daha İstanbul’dan teyit edildiği bir tarih olarak kayıtlara geçti.
Filistin Devlet Başkanı Abbas toplantıda Trump’ın sorumsuz kararı için “Barış için çalışırken 100 yılın tokadını vurdular” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kudüs kararı tarih önünde hükümsüzdür. Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanımaya çağırıyorum” demesiyle ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın olağanüstü toplantısında “Kudüs’e Özgürlük” adı verilen sonuç bildirgesiyle 100 yılın tokadına ve intikam çığlıklarına tarihi bir cevap verilmiş oldu. Hayırlı olur inşallah.