Bu millet, cemaat adlı işbirlikçiler için doğrusu çok özenli davrandı. Meseleye manevi yatırım olarak bakanları üstteki karanlık adamlardan ayırmaya yönelik bir işaret dili bulundu: Altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet.

Bu tasnif, bir taraftan son çıkış kapısını gösteren bir tabela işlevi görürken diğer taraftan ne yazık ki güvenlik şeridine geçen fırsatçıların yol almasına fırsat tanıdı. İhanet şebekesinin tepe yöneticilerini hedef alan bu yaklaşım, örgütün alt kademesinin devletçe meşru görüldüğünün de göstergeleriydi.

Devlet, yeterince korku saldığını düşünüp örgütün özellikle alt sınıflarını nispeten kazandığını sandı. Yaşanan iki seçim sonuçları da bu bakımdan örgütün sayısal anlamda güç kaybettiğine ve demokratik düzen açısından belirleyici bir etkinlik göstermeyeceklerine yoruldu.

Bu örgütlü yapı üyeleri, seçimlerde AK Parti’den aday adayı oldu, seçimlerde açıktan renk verdi, sosyal ağlarda nefis makyajlar yaptılar. Tövbekarların imaj çalışması işe yaradı ve 15 Temmuz gecesine kadar hemen her kesim bu hidayet beşiğinde uyutulduğunu anlayamadı.

Dahasını söylemek gerekirse, bu mütedeyyin tabakanın daha fazla üzerine gidilmeden kazanılması gerektiği, dönüşmeye başladıkları, entegre oldukları veya 17/25 Aralık’tan sonra devlet tarafında yer aldıkları yönünde bir kanaatin oluştuğunu, paralel örgütten söz edenlerin ikbal ve intikam hesaplarıyla itham edildiğini bile gördük.

Halbuki örgüt, bu yaklaşımı daha çok gizlenme işareti olarak algılayıp yoluna devam etti.  Kanlı darbeye itiraz etmeden, ortaya çıkan cinayetlere rağmen kendi emellerini icra edebilmek için kolları sıvamış ne kadar çok mütedeyyin vardı kimbilir. Hırsızlık ve haramzadelikle savaştığını zanneden, emperyalistlerin bu alnı secdeli uşakları, az kalsın bin yıllık emeğimizi bir gecede heba edeceklerdi. Din edindikleri kinleri yüzünden bugün bile hâlâ bu tehlikeyi göremeyecek kadar da sapkınlık içinde olanlar var.

Bu örgüt, ihanetlerini gerçekleştirebilmek için yaptıkları kirli ticaretlerini ibadetle örtmüş. O gece sergilenen ihanete rağmen seccadesini okyanusa doğru sermeye devam edenlerin oluşturduğu sapkın bir inanç sistemidir bunun adı.

Bu uluslararası suç örgütü; Müslüman toplumların zayıf alanlarını çok iyi öğrenmiş olan deneyimli üst akıl marifetiyle organize edildi. Esrarengiz ve paranoid örgüt düzeni ve her türlü hareket alanına izin veren kamu desteği sayesinde karşımıza hormonlu bir canavar çıkardılar. Bu profesyonelliğe; kinini din edinmiş bir sapkınlık, toplumda karşılık bulamamışlar için ucuz bir kimlik, terlemeden geçinmek, çalışmadan kazanmak isteyenler için iştah açıcı bir hovardalık eşlik edince ortaya bu canavar çıktı.

İnanç sitemindeki sapkınlıklarına rağmen bu örgütlenmeye mesafeli durulmamasının birinci sebebi, kısa sürede parlayan bu saadet zincirinden faydalanma isteği olmuştur. Şehirde tutunmaya çalışan taşralı girişimciler, bir fuar alanı olarak işlev gören bu güçteki her türlü sapkınlığı ve maneviyat noksanlığını görmek istemedi. Bu ekonomik gücün devlet içerisinde yapılanan esrarengiz ilişkiler üzerinden yürütülüyor olması, bu sapkın inançlı üst yapının haince emeller için gözünü karartmasına neden oldu.

Bütün bu yaşananlardan sonra bu din üzere yaşayanlar kimlerdir? Onlar,  bu yanlış şeritten ayrılınca cezaya uğrayacağını sanan gafiller, yıllardır lanet okudukları için bu sonu dalalet olan yoldan dönmeyi kendilerine yediremeyen güç sarhoşları, sırtını okyanuslara yaslamaya alışkın kolaycı uyanıklar, işledikleri suç ve günahlardan korkan haramzadeler ve kinlerinin esiri karadinlilerdir.

Fakat gecenin sahibi, geceyi erkenden bir mucizeyle aydınlatıverdi…