Nedendir bilmem en çok da sıkıntılı anlarda pek çok kişi gibi alıp başımı bilinmez diyarlara gidesim gelir.
Bu düşüncemi paylaştığım, dertleştiğim bir sevgili dostum ile ortak bir “lâ mevcut” ülke tasavvur etmiştik.
Buna ister fikir-beyin jimnastiği deyin, ister hayal; herkes gibi “o ülke”yi görmeden çok özlemiştik.
Keşke her şey hikâye, masal ve kıssalardaki kadar kolay olsaydı. Ama yürekten inanıyorum ki herkesin bir “o ülkesi” mutlaka vardır.
Herkesin herkesi anladığı, en yakınlarımızın dahi zihinlerimizdekini kınamadığı o ülke.
Pasaporta ihtiyaç duyulmayan, yeşil evlilik cüzdanının var olduğu ülke.
Aç ve yoksul insanın olmadığı, kardeşlerin miras paylaşımı derdine düşmediği, “Kuran’da öyle diyor, kanunda böyle diyor” tartışmasına mahal olmayan o ülke.
Yanlış anlamaların/anlaşılmaların olmadığı, köpeklerin dahi horlanmadığı, aşağılanmadığı, hatta tüm mahlûkatın olabildiğince ve gereğince yaşadığı,
Derdini kimseye söyleyemediği için tek başına, bir başına açlık-sefalet ve hatta intihar ile kimsenin baş başa bırakılmadığı o ülke.
Şefaat var mı yok mu, bu hadis sahih mi, zayıf mı yoksa uydurma mı tartışmalarının olmadığı o ülke.
İnsanların birbirini hainlikle, münafıklıkla hatta küfre düşmekle itham etmedikleri o ülke.
Sesimizin birlikte daha gür çıktığı, menekşelerin dahi soldurulmaktan korkulduğu, özlemenin acı değil tuhaf bir mutluluk verdiği, insanların sevgi ve merhamet dilenmeye ihtiyaç duymadığı; İnsanların her ne için olursa olsun yalan söylemeye ihtiyaç duymadığı, yalan söyle yemediği o ülke.
İnsan gibi yaşamak için insanların en ufak bir endişe duymadığı, tek bir avukat, tek bir banka ve tek bir icra memurunun dahi olmadığı, adam yerine konulmak için birinin adamı olmaya gerek olmadığı,
Kanun ve nizamlara gerek olmadan ve de hiç kimsenin en ufak bir korku ve endişe taşımadan günün herhangi bir anında, hatta gecenin tam ortasında tek başına dolaşabildiği; gözlerinizin alabildiği her yerde bulutları delen devasa beton yığınlarının olmadığı, yeşilin her tonunun hakim olduğu o ülke.
Çevre ve gürültü kirliliğinin olmadığı, kelebeklerin uçuştuğu, yalnızca kuş cıvıltılarının duyulduğu o ülke.
Ama herkes iyilik ve güzelliklerin yalnızca masallarda olduğuna, masallarda kaldığına inanırsa hiç bir şey değişmez ve hemen her hususta şikâyet etmeye, sızlanmaya devam ederiz.
Hur olarak, inandığımız, hayallerimizdeki gibi istediğimiz şekilde mutlu ve mesut yaşayabileceğimiz o ülkeyi bulabilecek miyiz?
Yaşamakta olduğumuz bazı şeyler canımızı haddinden fazla sıksa da, sandığınızdan çok fazla kişi vurdumduymaz, umursamaz ve dahi hemen her şeye “Adam sen de, aldırma geç git” dese de beyinlerinin labirentleri sahip oldukları dertlerden dolayı çatlayan birileri mutlaka olacak.
İnce hesap yapmayıp, dert sahibi olan, kendi için, insanlık için, Müslümanlar için kafa yoran; birileri gibi zevahiri kurtarıp gününü gün etme derdinde olmayan birileri “Bu dünyayı kurtarmak yalnızca bana mı kaldı?” demeyecek.
Birileri hayallerindeki o ülkeyi bulmak için, inşa etmek için her yolu deneyecek, varını yoğunu ortaya koymaya devam edecek.
Kim bilir belki o ülke bir yerlerde hâlâ bizi bekliyordur. Güzellikler sizinle olsun…