2005 yılında kaybettik İslam dünyasının en büyük sinemacısını. Mustafa Akkad Amman’da terörist bir saldırıya uğradığı vakitler ben İstanbul’a daha yeni gelmiş, sağda solda bir sinema seti bulsak da çalışsak arzusuyla koşturmaktaydım. Sinemaya dair ne bulsam okuyordum. Ne bulsam izliyordum. Birkaç tane de gazete yazarını kaçırmadan takip ederdim. Hakan Albayrak takip ettiklerimin en başında gelirdi. İki farklı yazısında sinema dünyamıza dair o en kalbî, en hasbî haliyle yazıvermişti, “Ölüyoruz kardeşim yok mu bir Akkad daha?” diye. Tabii onun bu yazılarına bazı aşırı entel, İran’ı övmeyi henüz bitirememiş bazı ekipler hemen dadanmıştı. Hakan abi kimmiş de Mecidi’ye laf atıyormuş vs…
Biz sinema için yanıp tutuşurken Mustafa Akkad ile ilgili yazıyı Salih adında bir dostum gösterdi. Hakan abi haklı dedi. Böyle filmler yapmalıyız. Evet, ama nasıl? Bütçe ister, imkân ister. Sözün kısası her zaman olduğu gibi uzunca sinema konuştuk. Fakat bu konuşmanın nihayeti 2007 yılında ilk kez ve adam gibi yapılmış Mustafa Akkad’ı anma gecesine kavuştu. Ali Murat Güven’e de buradan bir selam çakalım. Her şey onun emeğiyle vukuu buldu.
Şimdi bu olayı anlatmamın sebebi -ki bu olayı muhtelif zamanlarda hem sözlü hem de yazılı halde dile getirmişimdir- geçen hafta Hakan Albayrak’ın Diriliş Postası’ndaki görevinden ayrılışından sonra yazılan elveda yazılarıyla alakalıdır.
Elbette herkesin Hakan abi ile kendi muhabbetleri ölçüsünde bir bağı mevcuttur ve ona göre yaklaşacaklar. Ama ben nasıl bir Hakan Albayrak tanıdığımı ve neden hala Diriliş Postası’nda olduğumu dile getirmek istedim. Biz ilk gençlik yıllarımızdan itibaren Hakan Albayrak’ın hasbî yazılarını okuyarak dünyaya baktık. Tabi şimdiki “konjonktür” Hakan abiyi anlayamaz. O her yazdığında, sordukları “Kimin adamı? Kimden çıkarı var?” sorusudur. Birinin adamı, bir şeyden çıkarı olan adamların olaya böyle bakması da pek normal. Ama aslında Hakan Albayrak bir kıvılcımdır. 2007 yılında daha toy birer sinema aşığıyken Akkad için yaptığımız gecenin fikri bizimdi evet. Ama o kıvılcımı Hakan abi atmıştı kalbimize. Tıpkı Diriliş Postası gibi.
Hakan abi şimdi yanımızda olmasa da kıvılcımı çakmıştır. Bize de bu ateşi diri tutmak düşer. Hatta, Allah ömür verirse “Neden bizde sinemadan çıkınca tekbirler getirmiyoruz?” dediği cümlesine de bir yazı yazacağım.