2 ton patlayıcı yüklü traktörle Doğubayazıt’taki Karabulak Jandarma Karakolu’na intihar saldırısı düzenledi.

Van’ın Başkale İlçesi Bebleşin Jandarma Karakolu’na patlayıcı yüklü otomobille saldırı düzenlendi.

İstanbul Sultanbeyli’de Fatih Polis Merkezi’ne bomba yüklü araçla saldırı yapıldı…

Saldırılar hangi örgüt tarafından yapılırsa yapılsın kitlesel bir katliam hedefleniyor. Şimdilik devleti hedef alan saldırılar Suriye, Irak gibi savaş bölgelerindekilerle benzerlik taşıyor. İşin asıl düşündürücü tarafı yüzlerce kilo ya da tonlarla ifade edilen miktarlarda patlayıcı kullanılması.

Peki, örgütler bu kadar büyük miktarlarda patlayıcıyı nasıl temin ediyor? Burnumuzun dibindeki savaş coğrafyasından geliyorsa ülkemizde güvenlik ve istihbarat sorunu var demektir…

Zaten o kadar büyük miktarlardaki bombayı şehirler arasında nakletmek imkânsız gibi.

Bu bombalar ve saldırı yöntemleri bize tanıdık geliyor.

Gübre bombası!

Gübre bombası denilen patlayıcılar patlayana kadar patlayıcı değildir ve içeriğinin yüzde 98’i sivil malzemelerden oluşur. Bu sebeple gözlerden uzak bir şekilde imalat ve sevkiyat yapılabiliyor.

Rusya, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerindeki tarım alanlarında kullanılan gübreler. 1970’lerde kullanılan gübre bombaları 1990’lardan sonra yeniden gündeme geldi. Bomba niyetine kullanılan, gübre diye her yere taşınabilen kimyasallar ülkemize ithalatla giriyor.

Hikâye 1986 yılında başlıyor. Çiftçilerimiz yüzde 26 oranında azot içeren amonyum (AN) nitrat gübresi kullanırken, Bakanlar Kurulu, bu tarihte, bünyesinde yüzde 34,5’ten az azot içeren gübrelerin ithalatını, alımını, satımını serbest bıraktı. Doğu Bloku’nun yıkılışıyla birlikte Bakanlar Kurulu’nun belirlediği oranın üstünde gübre girişleri başladı. İhtiyacın yüzde 90’ı Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinden karşılanmaya başlandı.

Yüksek azotlu gübrelerin Türkiye’ye girişiyle birlikte, polis ve jandarmanın sıkı denetiminde satılan, “teknik amonyum nitrat” patlayıcı satışlarında azalma gözlendi. 75 bin tondan 25 bin tona düştü! Çünkü yol inşaatı ve madencilikle uğraşanlar, Rusya’dan gelen gübreler, ucuz olduğu için patlayıcı olarak kullanmaya başladı.

Her yıl Türkiye’ye giriş yapan bomba saflığındaki gübre miktarı 650 bin tondan fazla!

Bu durum terör örgütlerinin de gözünden kaçmadı.

1996 yılında Sultanahmet’te bagajına azot oranı yüksek gübre ve C-4 yerleştirilen bir otomobille saldırı girişimi oldu. Araç, yanlış yere park edildiği için çekilince katliam önlendi. Saldırıyı PKK’nın planladığı açıklanmıştı.

15 Kasım 2003’te Neve Şalom Sinagogu ve Beth İsrael Sinagogu’na bomba yüklü kamyonlarla düzenlenen saldırılar sonucu 26 kişi, 20 Kasım 2003’te İngiliz Konsolosluğu ve HSBC’nin Levent’teki genel merkezine aynı yöntemle düzenlenen saldırılarda ise 32 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştı. Bu iki saldırıda benzer gübreler kullanıldı.

Bu faciadan önce gübrecilerin güvenlik birimlerini en üst düzeyde uyardığı ortaya çıkmıştı…

Ardından bir dizi önlemler alındı. Bizim gibi ülkelerde önlemler, yeni yasal düzenlemeler zaman içinde gevşek bırakılır, hatta unutulur. Yeni bir katliam yaşanınca da yeniden hatırlanır, sorumlu aranır.

Çin’den Finlandiya’ya Amerika’ya kadar, yüzde 28’den fazla ülkede azot içeren amonyum nitrat gübrelerin satışı ya yasak ya da sıkı denetimlere tabi. Gübre zenginleştirici olarak bilinen kimyasallar da özel bir karne ile satın alınabiliyor.

Bizde durum nedir, bilmiyoruz. Kamyonu yanaştırıp “Abi peşin ödeyeceğim” deyince 50 ton gübre alabiliyorsanız durum vahim demek. Test etmekte yarar var.

Bu arada, polisin İstanbul Çamlıca gişelerinde kapalı kasalı araçlar üzerindeki denetimi devam ediyor. Demek ki istihbaratlar da bu yönde…