Âlemin her mevcudunda ve her yerinde melaike ve ruhaniler doludur. Hem ölmüşlerin ruhları da devamlı bir surette şu alem-i şehadeti ziyaret ediyorlar. Mesela; Kur’an ve Kur’an’dan lemean eden dersler okunduğu zaman bir cazibe meydana gelir. Nasıl ki bir yerde mıknatıs bulunsa, etrafında bulunan demir parçalarını çeker. Aynen öyle de o cazibe-i Kur’anîye, Arş’tan ferşe kadar bütün melaike ve ruhanileri, mıknatıs gibi celbedip etrafında pervane gibi çeviriyor. Melaike ve ruhaniyat, o dersin etrafında döndüğü gibi, ölmüşlerin ruhları da celbolunup geliyor. Onların başında da Ruh-u Nebevî (a.s.m) o dersle alakadar oluyor. O zaman kâinat, bir halka-i zikre dönüyor. Bütün melekler, o dersten hasıl olan cazibeden mesrur olup o mecliste bulunanlar için dua ve istiğfar ederler. Rahmet-i İlahîye o cemaati ihata eder ve o cemaatin kalbleri üzerine sekine iner. Cenab-ı Hak, meleklerine karşı onlarla iftihar eder. Bahusus kamil insanların bulunduğu ders meclislerine bütün âlem müteveccih olur, bütün melaike ve ruhaniyat seyre gelir, yer semavata karşı iftihar eder, bütün âlemde adeta bir bayram havası eser. Arş ve Onu hamleden melekler Kur’an’ın nassıyla onlara şöyle dua ederler:
“(Arşı yüklenmiş olanlar) “Hamele-i Arş” denilen ve meleklerin en yüksek tabakasını teşkil eden melekler (ve onun) Arş-ı A’lâ’nın (etrafında bulunan melekler, Rablerini hamd ile tesbîhte bulunurlar ve O’na imân ederler ve ehl-i iman için afv ve mağfiret talebinde bulunurlar. Ey Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve ilmin ile kuşatmışsındır. Artık tövbe etmiş, senin yoluna tâbi olmuş olanları mağfiret eyle ve onları cehennem azabından muhafaza et, diye niyazda bulunurlar.”
“O mübarek melekler, o müminler hakkında dualarına ve niyazlarına devam ederek derler ki: (Ey Rabbimiz! Ve onları,) o mü’min kullarını (kendilerine) peygamberlerin lisâniyle semavî kitaplar vasıtasiyle (vâ’d buyurmuş olduğun Adn cennetlerine idhal eyle) onları o ebedî ve güzel ikâmetgâhlara kavuştur (ve onların babalarından ve eşlerinden ve zürriyetlerinden salih olanları da) onlardan imân ile ahirete irtihal etmiş bulunanları da (o cennetlere ulaştır.) Tâ ki, onlar ile bir arada bulunmak suretiyle pek büyük bir huzura, bir gönül ferahlığına kavuşmuş bulunsunlar. (Şüphe yok ki, mutlak galib, hikmet sahibi olan sensin.)”
“O mübarek melekler, daha sonra mü’minlerin dünyevî ve uhrevî bela ve musibete giriftar olmalarına sebeb olan günahlardan korunmalarını niyaz ederler. (Ve) şöyle duada bulunurlar: (onları) o mü’min kullarını (kötülüklerden koru) günâhlardan uzaklaştır, yapmış oldukları kötü amellerinin kötü neticelerinden onları muhafaza buyur, onlar ile kendilerini hesaba çekme (ve her kimi o gün) o kıyamet zamanında (kötülüklerden korur isen) onu dünyadaki günâhlarının kötü âkibetine uğratmaz da hakkında af ile muamelede bulunursan (ona muhakkak ki, rahmet etmiş olursun) hakkında pek büyük bir merhametin tecellî etmiş bulunur (ve işte büyük kurtuluş budur.) Böyle ilâhî bir rahmetin tecellîsine kavuşmaktan ibarettir. Artık bu, ebedî bir kurtuluş ve selâmettir. Cenab-ı Hak, bu kurtuluşu cümlemize nasip buyursun. Âmin.”
Ne mutlu bizlere ki; Kur’anî ve imanî dersler için bir araya geldiğimizde o meclisimiz melaike ve ruhaniyat için bir seyrangâh olur. Hadsiz ve hudutsuz melekler o anda cuş-u hurûşa gelir. Bizim için munis birer dost hükmüne geçip bize dua ve istiğfar ederler. Şeytanlar oradan uzaklaştırılır. Herkes vazifesini rahatça ifa eder. Böyle ilim ve zikir meclislerinde bulunanların tek bir matlub ve maksudu vardır. O da rıza-i İlahidir. Rıza-i İlahiye nail olan bir kimse ise, her şeyi bulur.
Ya Rab! Günahımız, sonsuz ve hudutsuzdur. Liyakatimiz da hiç yoktur. Fakat Sen, Erhamü’r-Rahîmin’sin. Bizleri afv ve mağfiret eyle. Kalbimizi masivadan tecerrüt buyur. Ta ki kalbimiz üzerine melekler inebilsin ve o dairede cevelan edebilsinler.
Selam ve dua ile…
Fiemanillah…