İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında beşinci ayı geride bırakıp altıncı aya girdiğimiz tarihte yani 7 Mart’ta, ABD Başkanı Biden geleneksel “Birliğin Durumu” konuşması esnasında, insani yardımların ulaştırılması için Gazze’ye geçici bir liman yapılacağını açıkladı.
Aslında bu açıklama; “7 Ekim’den beri şartsız/koşulsuz bir şekilde İsrail’in arkasında duran, İsrail’in Gazze’deki katliamlarını meşru müdafaa olarak tanımlayıp sivillerin öldürülmesinin normal olduğunu söyleyen, bölgedeki diğer aktörlerin İsrail’e saldırmaması için uçak gemilerini Akdeniz’e gönderen, İsrail’in ticareti zarar görmesin diye Husilerin Kızıldeniz’deki engellemelerine karşı deniz gücü kurup Yemen’i bombalayan, İsrail’in ihtiyacı olan her türlü silah ve mühimmatı kongresinden saklayarak gizlice gönderen, kendi vatandaşlarının vergilerinden topladığı milyarlarca doları yardım olarak İsrail’e gönderen, ülkedeki İsrail karşıtı protestoları yasaklayan, BM Güvenlik Konseyi’ndeki ateşkes tasarılarını veto eden, Uluslararası Adalet Divanı’ndaki soykırım davasında İsrail’i destekleyen ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail’e karşı harekete geçmemesi için baskı yapan” ABD’nin başkanı tarafından yapılmamış olsaydı belki hepimiz çok heyecanlanabilirdik.
Ancak ilk bakışta Gazze’deki insani dramı durdurmaya ve yaşanan sıkıntıları azaltmaya yönelik bir çaba gibi gözüken açıklama, bizde bu heyecanı uyandırmadığı gibi bunun arkasında kesinlikle başka bir hesap vardır diye düşünmemize yol açtı.
Öyle ya, ABD madem Filistinlileri bu kadar düşünüyordu; neden İsrail’in saldırılarını durdurması için baskı yapmıyordu, neden derhâl ateşkes sağlanması için aracılık yapmıyordu, neden İsrail’e hâlâ silah ve mühimmat gönderiyordu ve neden yardım konvoylarını Refah’tan veya diğer kara sınırlarından geçirip Gazze’ye ulaştırmıyordu da bunun için Gazze’ye bir liman yapılacağını açıklıyordu?
Hem de İsrail makamlarıyla tam koordine içerisinde…
Meğer bu liman hikâyesi, Kasım 2023’te Paris’te toplanan “Uluslararası Yardım Konferansı”nda gündeme gelmiş ve AB’nin yanı sıra ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Yunanistan ve GKRY ile BAE’nin de katılımıyla, adı Yunan mitolojisindeki bir tanrıçadan esinlenerek “Amalthea Girişimi” isimli bir inisiyatif başlatılmış.
Bu plana göre GKRY’nin Larnaka Limanı ile Gazze arasında bir deniz koridoru kurulacak ve inisiyatife katılan aktörlerin tedarik ettiği insani yardım malzemeleri, yine bu inisiyatifteki ülkelerin askerî gemilerinin korumasında ve tabii ki İsrail’in de oluruyla Gazze’ye ulaştırılacakmış.
Hatta hâlihazırda BAE tarafından sağlanan yardım malzemeleri Larnaka’da İsrail askerî yetkilileri tarafından kontrol edilmiş ve Gazze’ye gidecek gemiye yüklenmiş olup yola çıkmayı beklemekteymiş.
Ayrıca bahse konu geçici limanı yapmak üzere, gerekli malzemeler ve deniz istihkâm askerlerini taşıyan USS General Frank S. Besson (LSV-1) isimli amfibi çıkarma gemisi de Virginia yakınlarındaki Langley-Eustis üssünden yola çıkmış.
Görüldüğü gibi beş aydır İsrail’i durdur(a)mayan ABD ve diğer müttefikleri, amacı konusunda pek de ikna olmadığımız Gazze’ye liman yapılması hususunda ziyadesiyle kararlı gözüküyorlar. Hem de açıklama yapılır yapılmaz harekete geçilmiş bile.
Dediğimiz gibi biz bu liman işinin Filistinlilerin faydasına planlandığı söylemine pek ikna olmadık. Aksine bunun altından da mutlaka bir çapanoğlu çıkacağı kanaatindeyiz.
Peki niye böyle düşünüyoruz?
Bir kere biliyoruz ki Biden, kasım ayındaki başkanlık seçimleri öncesinde uyguladığı aşırı İsrail yanlısı politikalar nedeniyle Müslüman oylarını kaybetmiş durumda. Yapılan anketlerde Michigan, Virginia, Georgia ve Arizona'daki Müslüman nüfusun artık Demokrat partiyi desteklemeyecekleri görülüyor. Bu durumda ise Biden’ın başkanlık yarışını kazanması zor gözüküyor.
Hâl böyle olunca da Biden’ın sözde Filistinlilere destek amacıyla Gazze’ye bir liman yapılması açıklamasının, Demokrat partiden uzaklaşan Müslüman oylarını tekrar konsolide etme amacı taşıdığı anlaşılıyor.
Bu hamle işe yarar mı bilemeyiz ama konunun sadece ABD iç politikasıyla ilgili olmadığına yönelik önemli işaretlerin olduğunu da belirtmemiz gerekiyor.
Gazze’ye yapılacak limanın kontrolünün İsrail’e verilmesi, İsrail’in Gazze’yi savaş sonrasında kimin yöneteceğine yönelik planlarıyla da gayet uyumlu. Zira Netanyahu artık Gazze’nin Hamas tarafından yönetilemeyeceğini, hatta haklarında pek çok şaibe olan Filistin yönetimi tarafından da yönetilmesini arzu etmediklerini açıklamıştı. Dolayısıyla Gazze’yi de İsrail’e eklemek gibi bir niyetlerinin olduğunu söylemek pek de gerçek dışı olmasa gerek.
Liman sayesinde Gazze kıyılarına hâkim olacak İsrail’in bir sonraki hamlesinin, kıyıdan yaklaşık 25 km açıkta olan Gazze Marine isimli sahadaki bulunan doğal gaza, tabiri caiz ise çökmesi sürpriz olmamalıdır. Zira uluslararası hukuka göre Filistinlilere ait olan bu rezervler, İsrail’in 2007’den beri uyguladığı abluka yüzünden zaten kullanılamıyordu.
Dolayısıyla İsrail’in 7 Ekim’den sonra başlattığı saldırılar ile Gazze’deki statüyü 2005 öncesine döndürmeye çalışmasındaki hedeflerden birinin Gazze Marine gaz sahasının kontrolünü ele geçirmek olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Ayrıca Gazze’nin kıyılar dâhil kontrol altına alınmasıyla, “Ben Gurion Koridoru” olarak isimlendirilen ve Akabe’den Akdeniz’e en kısa yoldan bir bağlantı yapmayı öngören, bu sayede Süveyş Kanalı’nı devreden çıkaran projenin de hayata geçirilmesi mümkün olabilecektir.
İşin içine koridorlar girince, Çin’in Yol-Kuşak inisiyatifinin orta koridoruna alternatif olarak sunulan ve IMEC olarak isimlendirilen, Hindistan-Orta Doğu ve Avrupa Ekonomik Koridoru’nun da bu vesile ile hayata geçirilmek istendiği görülmektedir. Zira geçtiğimiz eylülde Hindistan’daki G20 Zirvesi’nde duyurulan bu projenin normal şartlarda maliyet-etkin olmadığı ve bu nedenle de gerçekleşmesinin çok zor olduğu dillendirilirken bölgede 7 Ekim’den sonra yaşanan gelişmeler bu koridoru mümkün hâle getirmiştir.
Çünkü önce Husiler Kızıldeniz’i İsrail gemilerine kapatarak Kızıldeniz-Süveyş Kanalı güzergâhındaki deniz ticaretinin durmasına ve ABD liderliğindeki uluslararası deniz gücünün müdahalesine zemin yaratmıştır. Bu gücün müdahaleleri yeterli gelmeyince şirketler alternatif rotalara yönelmişlerdir.
Avrupa’ya gidecek gemilerin güvenlik riski nedeniyle Kızıldeniz yerine Ümit Burnu üzerinden Afrika kıtasını dolaşarak varış limanlarına gitmek zorunda kalmaları hem teslim süresini hem de kargo maliyetlerini artırmıştır. Bunun üzerine alternatif arayan uluslararası şirketler yüklerini IMEC’in rotası üzerinden göndermeyi denemişler ve IMEC ortaklarının da bu güzergâhtaki kolaylaştırıcılığı sayesinde bu hat defakto olarak faaliyete geçmiştir.
Şimdi Gazze’ye yapılacak limanın da bu koridora eklenmesiyle Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden kara yoluyla gelecek kargolar, en kısa yol olan Gazze’den Akdeniz’e çıkabilecektir.
Görüldüğü üzere Biden’ın açıkladığı Gazze’ye yapılacak liman projesi sadece insani yardımların ulaştırılması amacını taşımamaktadır. Bilakis bir taraftan ABD’deki Müslüman oyları tekrar kazanma amacı taşırken diğer taraftan da İsrail’in Gazze’yi ve sahip olduğu kaynakları tekrar ele geçirme planına hizmet etmektedir. Ayrıca hem Ben Gurion Koridoru’nun hem de IMEC güzergâhının hayata geçirilmesi için de önemli bir eşiğin aşılması anlamına gelmektedir.
Ezcümle, İsrail’in Gazze’deki soykırımını destekleyen ve bu nedenle de soykırım suçunun ortağı olan ABD’den Filistinlilerin faydasına bir iş beklemek ya saflık ya da körlüktür. Kimse kendini kandırmasın; ABD artık ara bulucu veya müzakereci değil, bizatihi İsrail’in yanında ve arkasındadır. Dolayısıyla ABD antetli projelere mesafeli yaklaşılmasında fayda vardır.