Ey Milli Eğitim’in yeşil sarıksız ulu hocaları bunları bize öğretmediniz:

Algoritma’nın El Harezmi, Avicenna’nın İbn-i Sina, Averroes’un İbn-i Rüşd, Cebir ilminin kurucusunun İbn-i Cabir olduğunu, sıfır, cifir ve şifre mefhumlarının bu matematik üstadından ilhamla geliştirildiğini, trigonometrinin üçgen bilimi olduğunu bize öğretmediniz.

Bu ve buna benzer bilgileri bizden sakladınız.

Bunları bize neden öğretmediniz ya da neden öğretemediniz size ben anlatayım:

Eğitim Bir-Sen, 50 akademisyen ve 400 öğretmenden oluşan 9 komisyon ile ‘Gecikmiş Bir Reform; Müfredatın Demokratikleştirilmesi’ isimli bir rapor hazırladı.                

Rapor 2017’nin ilk ayında basın toplantısıyla kamuoyuna açıklandı.

Açıklanmasından hemen sonra Eğitim Bir-Sen Genel Merkezi, ABD Konsolosluğu tarafından ziyaret edildi.

Ziyaretin görünürdeki sebebi ‘Müfredatın DemokratikleştirilmesiRaporu’ydu.

Fakat asıl sebebi Eğitim Bir-Sen’e Fulbright Eğitim Komisyonu’nu hatırlatmaktı.

Neydi ki bu Fulbriht Komisyonu?

Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında 1949 yılında imzalanan ikili anlaşmanın adıydı.

TBMM’den 13 Mart 1950 tarih ve 5596 Sayılı Kanun ile geçerek yürürlüğe girdi.

Komisyon bugün de faaliyetlerine devam ediyor.

Eski ABD Senatörü J. William Fulbright’ın adını taşıyor.

Şu anda Komisyonun başında kızı Elizabeth Fulbright bulunuyor.

Meşhur beşinci maddesi aynen şöyle:

Komisyon, dördü Türk ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetinin başı yani büyükelçi, komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit olması durumunda büyükelçinin yani misyon şefinin oyu iki oy sayılacaktır.

Fulbright’ın gözle görülür hizmet sahası, öğrenci mübadelesi ve ABD’ye gidecek olan öğrencilere burs sağlamak olarak anlatılıyor veya tanıtılıyor ise de asıl faaliyet sahası, yukarıdaki ziyaretten anlaşılacağı üzere Türk çocuklarının ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını belirlemektir.

Bu şu anlama geliyor; 1949’dan bugüne, 68 yıldır, çocuklarımızın, ilkokuldan liseye kadar eğitim ve öğretimini yani bütün bir Milli Eğitimimizi Amerikalılar’a teslim etmişiz.

Fulbright Amerika Komisyonu ile Türk heyeti arasında bugüne kadar iki anlaşmazlık yaşanmış…

Birisi, 12 Eylül’den sonra Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in, Fulbright Eğitim Komisyonu’na danışmadan din eğitimini mecburi hale getiren Anayasa maddesini onaylaması,

Diğeri de Merhum Erbakan’ın ortak olduğu hükümette, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Milli Görüşçüler’e teslim edilmemesi için yaptıkları baskı.

Ve bu ve buna benzer baskılardan her daim netice aldılar.

Şimdi anlaşıyor mu bu ülkede neden mektepli çocuklarımızdan dört başı mamur bir sanatçı, müzisyen ya da sporcu yetiştirilemiyor?

Okullarımızda yabancı dil öğretilemiyor, bilgisayar mezunlarımız format atmasını bilmiyor, tarım mezunlarımız ağacı tanımıyor, öğretmenlerimiz dilekçe yazamıyor?

Öğrettiklerinizin gerçek hayatla, kadim kültürümüzle ve geleneklerimizle herhangi bir bağı yok çünkü!

Milli Eğitim Bakanlığı mı demiştiniz?