Türküler bizim ruh coğrafyamızın sesleridir. Sevinçleri, acıları, ayrılıkları, hüzünleri, aşkları, vuslatları dönemlerinin sosyolojisi ve kültürel birikimleri eşliğinde yansıtır. Her türkünün bir hikâyesi vardır. Çünkü türkü, ‘yazılan’ değil, ‘yakılan’dır; tıpkı destanlarımız gibi…

Dolayısıyla, her türküyü bir ‘sosyal roman’ olarak kabul edebiliriz.

Yahya Kemal Beyatlı, “Bizim romanlarımız şarkılarımızdır” der. Talebesi Ahmet Hamdi Tanpınar ise bütün eserlerinde kahramanlarına türkülerin izini sürdürür. Konya türkülerinden söz ederken, “Anadolu’nun romanını yazmak isteyenler, ona mutlaka bu türkülerden gitmelidirler” ifadesini kullanır. Prof. Dr. Cemal Kurnaz’ın tespitiyle, Cumhuriyet’ten sonra “Türkülerimizin asıl anlam ve önemini bize Tanpınar öğretmiştir.” Örneğin, “Huzur” romanının kahramanı İhsan’a, “Her ninnide milyonlarca çocuk başı ve rüyası vardır” dedirtir. Yine aynı romanda “Gide gide iki duvar arası/ Kimi kurşun, kimi bıçak yarası” ve daha birçok türküden alıntı vardır.

Tanpınar, türkülerin “Bir milletin fikir ve hissiyatının bütünüyle yer aldığı eserler” olduğunu biliyor ve naklediyordu. İhsan’a “Biz bu türkülerin milletiyiz” sözünü söyletmesi boşuna değildir. Ve daha birçok örnek, roman sayfalarında kendini hatırlatır…

Çünkü türküler ‘arı müzik’tir; yani “saflaşmış insanın” müziği. Bir felsefesi vardır. Ruha yaslanır. İşte, “türkü yakmak” ya da “türkü çağırmak” deyimleri buradan gelir.

Ömrünün yarım asrını türkülere adamış olan TRT’nin sanatçılarından Esat Kabaklı, türkü felsefemizi diri tutan, ruh coğrafyamıza türkü üfleyen ender sanatçılardan biri… Yukarıdaki tanımları tamamen yapıp-ettikleriyle yansıtan Kabaklı, sanatının 50. yılı münasebetiyle çıkan “Bil Oğlum- Bu Vatan Bölünmez Bu Bayrak İnmez” (Nüvaz Müzik) albümünde modern çağlarda nasıl türkü yakılacağını da bizlere gösteriyor.

1970’li yıllara kadar ağırlık olarak arşiv ve nakil türküler söylendi. Sonrasında ise beste türküler birbiri ardınca geldi. Ancak yeni türküler klasik türküler karşısında direnemedi, unutulup gitti.

Esat Kabaklı’nın doğduğu topraklardan (Elazığ) tevarüs ettiği birikimle ürettiği/bestelediği türküler klasikler arasına girmeye aday. Biz görmeyeceğiz ama yüz yıl sonra ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Şehriyar, Ozan Arif, Serhat Kabaklı, Yusuf Dursun gibi şairlerin ölümsüz dizelerine notalar döşeyen Esat Kabaklı, sözü ve müziği kendisine ait türkülerle de eşlik ediyor. Sarıkamış’tan Malazgirt’e, Harput’tan Çanakkale’ye, Azerbaycan’dan şanlı bayrağımıza mersiye olabilecek yeni bestelerle ruh dünyamızı diri tutmayı başarıyor.

Son yıllarda şöyle bir eleştiri, daha doğrusu tartışmalı bir tespit var: “Efendim, sanatçılar zamanın ruhuna uygun olarak popüler işler yapıyor. Bu, gerçek sanatın düşmanı…”

Zamanın ruhu dediğimiz şey bir moda değildir. Toplum ayakta olduğu, millet yaşadığı sürece var olan bir değerdir. Dolayısıyla tamamen ticari kaygılarla ortaya konulmuş çalışmalarla ‘eser’ sıfatı kazanmış ürünleri karıştırmamak gerekiyor. İşte Esat Kabaklı’nın bu ustalık eseri böyle bir nitelik taşıyor.

Sadece Türkiye’de değil, bütün Türk coğrafyalarında ezbere söylenen Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Serhat Kabaklı’nın sözlerini yazdığı “Bil Oğlum” bu albümde senfonik düzenleme ile yer alıyor. Dinlerken tüylerimizi bir kez daha kanatlandırıyor.

Esat Kabaklı’ya “Yeşil Yaprak Arasında” gibi klasik türküler de çok yakışıyor hiç şüphesiz ancak ustalık dönemi albümünde bu eserlere yer vermemiş. Sadece kendi bestelerini seslendirmeyi tercih etmiş. Albümü dinlemeyenler “bu bir handikap” önyargısında bulunabilir ama ben buna katılmam. Çünkü başta da belirttiğim gibi usta işi besteler, birçok klasik türküyle yarışabilecek kıratta…

Esat Kabaklı, bizim türkülerimizi söylemeye devam ediyor. 50. sanat yılına armağan olarak çıkan albümüyle bu topraklara olan bağlılığının altını bir kez daha çiziyor. Doğduğu topraklara olan sevdasını da…

Esat Kabaklı, baba yurdu Harput’ta dillendirilen “Türküsü olan kötülük bilmez” atasözünün ete-kemiğe bürünmüş hali… Yakından tanıyan biri olarak buna şehadet ederim. ‘Arı türküleri’ de kalbinde vatan, millet, bayrak ve devlet aşkı taşıyanlara kalkan olabilecek güçte yakılmış türküler…

Çamura saplanmış güncel iletişim araçlarında/ kanallarında, motivasyonu yüksek ve içeriği derin bu türkülerin daha çok yansıtılması, çalınması ve gösterilmesi en büyük temennimiz…