“İhanetle kirlenmiş bir yürek ‘O’nun ceberutuna nasıl girebilir ki?

Yakınlık otağı ve yüce aşk ağacı arasında tek bir adım var. Bir engeli kaldırıp öbürüne geç. Ebediyet otağına gir. İzzetle sadır olan bu sözü dinle.

Gölgeye benzeyen vehimleri bırakıp nurlu yakin derecelerine çık.

Hak gözünü aç ki apaçık görebilesin.

Onu istiyorsan başkasını isteme.

Güzelliği seviyorsan gözlerini dünyada olanlardan çevir. Çünkü iki aşk, su ile ateş gibi tek bir gönle sığmaz.

Yokluk çöllerindeydin, seni bu madde dünyasından çıkarttılar. Kâinattaki bütün zerreleri ve hakikatleri sana sundular.

Nasıl ki ana karnından çıkmadan önce senin için nurlu süt pınarları hazırlandı. Allah seni buluşturdu, sevgisini kalbine koydu, ama sen gafil çağına erince bütün bu nimetleri hiçe sayarak boşa çıkarmaya başladın.

Her insan bir oyuncudur, isterse oyuna ve taklide düşman olsun. O halde, insan her zaman kendini sergileme derdinde olmuştur.

Dünyadaki karşılaşmamız bizi büyülü bir kıvamda acımasızca yakmamalı, kül etmemeli, tüketmemeli, gerçek değerleri kaybetmemeliyiz. Bunun kaybı sadece kendimize aittir. Değerden bir kayıp söz konusu değildir. Zarar görecek olan da biz oluruz sadece.

Aşkta yoğunlaşıp özneyle nesnenin birbirine karıştığı bir buluşma meydana getirilmeli. Bir olunmalı.

Gerçek değere doğru yönelmeli.

Küçük derelerin okyanusa kavuşma isteği gibi bir özlem yaşamalı insan.

Fail ile fiilin birbirine karıştığı aşk da yok olmalı.

Önceden bilinecek, dünyanın yasalarına göre hesaplanacak bir olay değildir bu. Gerçekleştiği anda asla tereddüt etmemeli. Başka yollar aramamalı.

Aşk inatçıdır.

Gerçek aşk, tüm engelleri kalıcı bir biçimde, kimi zaman acı çektirerek alt eden aşktır. Bu, yaşanmadan bilinemez. Bulunduğunda da asla terk edilemez.

Kötülerin arkadaşlığı gamını artırır, iyilerin yoldaşlığı gönlünün pasını giderir.

Her kim Allah ile ünsiyet etmek isterse ‘O’nun seçkinlerinin sözünü işitsin.”

Ermiş sözünü tamamladı ve sustu…

Horozların ötüşünü duyuyorum. Bahar, gönlünün kapılarını araladı. Uykuya yatan ne varsa uyanıyor gibiydi.

Yaşam serüveni tekrar başlıyordu.

Bazen gecenin pençesine düşer insan, bazen gecenin huzurlu kucağına.

Kâinat labirentinden aşkın pusulası çıkarır insanı düzlüğe.

Biliyorum pervaneye düşen pay ateşte yanmaktır, insanın payına düşense aşkta yanmak…